11 Aralık 2004

ANDERSEN’İN MASAL ŞEHRİ KOPENHAG



Bu sefer yolculuğumuz Avrupa’nın küçük , soğuk ama bir o kadar renkli ülkesi Danimarka’ya. Yaklaşık 405 ada ve bir ana karadan oluşan, AB üyesi olmasına rağmen Euro’yı red eden bu ülkenin nüfusu topu topu 6 milyon olmakla birlikte Avrupa’nın en büyük gıda, bira, endüstriyel tasarımlar ve sanat ürünleri ihracatçıları arasında yer almakta. Bizim açımızdan da en rekabet-yoğun telekom sektörünün olduğu yerlerden biri olması açısından da enteresan.

Vikingler den bu yana yüzlerce yıllık tarihi olan Danimarka dünyanın en eski monarşi yönetimlerinden birine ve bayrağına sahip. Bugün dahi monarşi ile yönetilen bu ülkede Kraliçe 2.Margrethe yönetiminin yanı sıra sanatsal yetenekleri ile çok popüler bir kişilik. Kendisi 1972’den beri tahtta.

Hans Christian Andersen’in masallarından hatırlayacağınız bu şirin şehir çevresi ile birlikte yaklaşık 1,7 milyon nüfusa ev sahipliği yapıyor. Dünyanın en çok konferans yapılan şehirlerinden biri olan Kopenhag’ı çok rahat yaya olarak gezebilmekle beraber, bir kanal turu ile şehri farklı açılardan tanımak da mümkün.

Bir başka cazip özelliği 20 dakikalık kısa bir tren yolculuğu ile denizin üzerinde yapılmış, yaklaşık 16 km’lik uzunluğu ile dünyanın en uzun köprülerden birini, Oresund’u geçerek İşveç’e geçmeniz ve Malmö’yü de ziyarete edebiliyor olmanız. Bu günübirlik geziyi mutlaka tavsiye ederim. 17.yüzyıla kadar Danimarka Krallığının bir parçası olan güney İsveç’i zaten Danirmarka’dan ayırt etmek pek mümkün değil. Mimari olarak da gayet ilginç ve güzel bu şehirde ilk karşınıza gelen yer Stortoget meydanı. Burası 16.yüzyılda Avrupa’nın en büyük pazar alanlarından biri imiş ve o devirden kalan bazı binalar hala mevcut. Bu ilginç binalardan bazıları Belediye binası ve Lejonet/Aslan Eczanesi. Bu alanın hemen yakınında daha küçük ölçketeki Lilla Torg meydanı geliyor. Şehirdeki enteresan yerlerden biri Malmöhaus Kalesi ve Malmö müzesi. Buraya giden yolda ve Kalenin çevresinde çok sayıda park alanı mevcut. Özellikle yaz aylarında Malmö’2ye 20 dakka mesafede tamamen turistik amaçla kurulmuş bir Viking kasabasına gidebiliyormuşsunuz. Buradaki tüm kişiler ve ortam size eski çağların yenilmez savaşçılarının yaşantısını tanıtıyor, hatta bir Viking gemisi ile gezme şansınız bile varmış.

Kopenhag’a geri dönersek şehir aslında haritada adı görülmemekle beraber yerel halkın “Stroget” dediği belki 2-3 km uzunluğunda ancak olan ve temelde sadece yaya trafiğine açık bir cadde etrafında yaşanabiliyor. Benzeri örneklerinde olduğu gibi Stroget iki büyük meydan arasında yer alıyor; Kongens Nytorv ve Radhauspladsen.

Kongens Nytorv en önemli meydan denebilir. Burada Charlottenborg sarayı, Kraliyet Sanat Akademisi ve Kraliyet Tiyatrosu yer almakta. Alışveriş sevenler için en güzel yerlerden biri buradaki çok katlı alışveriş merkezi Magasin Du Nord. Bu meydanın uzantısı olan cadde de önemli bir yer;Vingardsstraede denilen bu caddede bazı lüks restoran ve dükkanlar ile Andersen’in yaşadığı ev bulunmakta.
Bu meydanın bağlandığı diğer enteresan bir yer ise Nyhavn.Yaklaşık 300 sene önce ticari sebeplerle denizin bir uzantısı olarak şehrin içine doğru açılan bu kanalda restore edilmiş muhteşem eski ahşap tekneler hala o günün havasını yansıtmakta. Birkaç yıl öncesine kadar hala dünya denizcileri tarafından eğlence amaçlı olarak sıkça gelinen bu alan, bugün etrafındaki lokanta ve oteller ile daha çok turistik bir yer.
Bu arada Danimarka’nın daha doğrusu Kopenhag’ın bir sembolü de gene Andersen tarafından ölümsüzleştirilen Küçük Deniz Kızı Heykeli. Eriksen tarafından yapılan ve 1913’te bugün ki yeri olan eski limana (haritada burasını Langelinie diye bulabilirsiniz)konan bu heykel aslından 1964’te bir saldırıya uğramış ve bilinmeyen kişiler tarafından baş bölümü kopartılmış ama daha sonra orijinaline uygun olarak tekrar restore edilmiş.Yalnız benim düşüncemi sorarsanız 2-3 günlük bir ziyaret için bu sevimli şehirde iseniz heykelin olduğu yere kadar gitmek için fazla zaman harcamanıza gerek yok çünkü yeteri kadar resim ve hediyelik eşyasına rastlıyorsunuz.

Dönelim Stroget’e. Burası sağlı sollu çok şirin bir sürü dükkanla dolu bir alışveriş caddesi olarak nitelenebilir.Danimarka kesinlikle mükemmel bir tasarım ve sanat ülkesi. Özellikle ev kullanımına yönelik ürünler çok ucuz olmamakla birlikte bu cadde üzerindeki dükkanlar bulabilirsiniz. Tavsiye edeceğim dükkanlar Rosental, muhteşem bir mobilya mağazası olan Illums Bolighus, Georg jensen, Royal Copenhagen sayılabilir. Bazı ürünlerin Türkiye’de bulunan fiyatları ile karşılaştırdığımızda fark en az 3 kat dolayısı ile biraz paralı gidip alışveriş yapmakta kesinlikle yarar var.

Alışveriş sevenleri bir an unutursak şehrin diğer ilginç yerlerinden biri Slotshelmen / Saray adası. Şehrin göbeğindeki bu küçük ada Christinasborg Sarayına bir başka deyiş ile Danimarka parlamentosuna ev sahipliği yapıyor. Ç

İlginç binaları, iki büyük kilisesi ve Kraliyet Denizcilik Müzesi ile Christianshavn, restoran ve eğlence merkezi Scala, 1843’ten beri Kopenhag’ın en önemli turistik merkezlerinden eğlence parkı Tivoli, modern alışveriş merkezi Fisketorvet, Carlsberg Bira Müzesinin bulunduğu Frederiksberg şehrin diğer önemli “görülmesi gerekenleri” arasında. Yaklaşık iki günde buraları gezmek mümkün. Carlsberg biraz müzesi gerçekten oldukça enteresan hele sonunda deneyebildiğiniz farklı bira çeşitleri ile 2 saat hoş zaman geçirebiliyorsunuz.

Eğer tren yolculuğunu seviyorsanız size çok yakın mesafelerde Danimarka’nın diğer güzellikleri bekliyor. Yaklaşık 40 dakika mesafede muhteşem bir bahçe ve deniz manzarası ile konumlanmış Louisana Modern sanat Müzesi yer almakta. Burada çok farklı sergiler açılıyor, oldukça güzel bir müze dükkanı var ve manzarası muhteşem. Biraz daha yol almayı göze alırsanız muhteşem Frederiksborg ve Kornborg kalelerine ulaşabilirsiniz. Yaklaşık 17 km güney batıda ise Danimarka’nın 20.yy da yaptığı en büyük müze Arken var. Burası yaklaşık yedi kilometrelik bir plaj, park ve kamp alanı ile çevrelenmiş durumda.

“Hygge”, arkadaşlar ile eğlenmek anlamına geliyor ve Danimarkalıların yaşamından önemli bir yer tutuyor. Genelde saat 16.00 civarı işlerinden çıkan Danimarkalılar bu amaçla restoran, bar ve kafeleri dolduruyorlar. Genelde bira eşliğinde ve açık büfe olarak yenen yemeklerde deniz ürünleri oldukça başarılı. Bu arada dünyaca ünlü Danimarka tatlılarını mutlaka tatmanızı öneririm. Ucuz bir yer olmamakla beraber fiyat / kalite dengesi oldukça iyi olan bu şirin şehir ayrıca bir başarılı bir caz müzik merkezi olarak da kabul edilmekte. 2001’de de Eurovizyon’a ev sahipliği yapan bu şehirde size Danimarkalılar gibi kaliteli ve keyifli hayatın tadını çıkarın.

Hiç yorum yok: