22 Kasım 2004

KAHİRE ve TARİHSEL MISIR

Daha evvelki yazımda Mısır’ın genel özelliklerini ve Kızıldeniz’i biraz olsun tanıtmaya çalışmıştım. Bu seferde kendi deneyimimim doğrultusunda Kahire ve Mısır Uygarlığını tanıtmaya çalışacağım.

Sharm El Sheik – Kahire arası yaklaşık 520 kilometre. Altı saat süren ve çoğunlukla ıssız bir çöl ile sarı parlak ışıklı kasabalardan oluşan yolun diğer bir standart parçası Güvenlik kontrol noktaları. Yaklaşık sekiz tane kontrol noktası geçiyorsunuz. Şunu belirtmek lazım ki Mısır’daki en yaygın meslek polislik ve askerlik gibi gözüküyor. Nerede ise her köşe başında böyle bir meslek erbabı bulmak mümkünJ

Bu yol üzerinde Süveyş şehrinin hemen yakınında adını 1973 savaşının bir kahramanından alan Ahmet Hamdi Tüneli Sina yarımadasının karayolu bağlantı noktası. Tünel yakalşık 1 km sürüyor ve denzizin altından geçiyor.Efsaneye göre burası ayrıca İsrailoğullarının geçiş için kullandığı yerdir.

Sina tarafından gelirken Kahire’ye yaklaşık 40 km uzaklıktan itibaren oldukça uzun bir güzergahta askeri üsler bulunmakta. Şehire giriş noktasında yeni Kahire olarak nitelenen ve daha modern bölüm başlamakta.

Mısır’ın tarihinde Nil nehri ve deltası önemli rol oynamakta. MÖ 8000 yıllarından beri burada insanlar yaşamakta. Mısır tarihi de yaklaşık MÖ 3000 yılından beri neredeyse yazılı olarak takip edilmekte. Bu bağlamda Kahire oldukça yeni yaklaşık 1500 senelik şehir. Arapça “Al-Qahirah / üstün gelen” anlamına gelen Kahire bugün 14,000,000 toplam nüfusu ve km kare başına 31,000 kişi ile Afrika’nın en büyük ve en yoğun yerleşilmiş şehridir.

Bu devasa metropol eski ve yeni olarak ikiye ayrılmaktadır. Yeni şehir “Gezire ve Roda” adalarını da kapsar. Çeşitli köprülerle birbirine bağlı şehrin en önemli meydanı Tahrir meydanıdır. Eski şehir çok daha fakir görünümüne rağmen kilise, sinagog ve camileri ile farklı medeniyetlerinin bu toprakta bıraktığı izleri hala taşımaktadır. Bu bölümde şehrin ayrıca “Ölüler Şehri” denen kısmı da bulunmaktadır. Bizdeki mermer mezarlar yerine küçük evler şeklinde ve bir dizi cami arasında bulunan mezarlardan oluşturulmuş bu yer zamanla evsizlerin yerleşim alanı olmuş.

Şehrin bir çok bölümünde farklı uygarlıklardan eserler bulmak mümkün; Memlük sultanlarından Kansu Gavri’nin mezarı, 8 kapılı El Azhar, Sultan Kalavun, ve 1125 tarihli El Akmar Camileri, Sultan Berkuk Medresesi, 1362 tarihli Sultan Hasan Camisi, 1912 tarihli ve bir bayan mimar tarafında yapılmış olan Al-Rifa , Mehmet Ali Paşa ve 879 tarihli Ahmed Bin Tolun camileri, Gayer-Anderson sarayı şehrin önemli eserleri arasında geçer.

Kahire’nin en hareketli yerlerinden biri ise şüphesiz Han El Halili pazarı.Burası aslında Kahire’nin Kapalı çarsısı olarak tanıtılsa da kesinlikle aynı büyüklük ve güzellikte bir yer değil. Daha çok birbirine bağlı dar sokaklardaki dükkanlardan oluşan bir yer. Pazarlığı sevenler için burada Mısır ile ilgili tüm hediyelik eşyaları bulmak ve almak mümkün. Ayrıca çok sayıda kahve ve restoranlarıda buraya Sultanahmet meydanı benzeri bir hava katmakta. Mısır’da kahveler aslında nargile içilmek amacı ile var olan yerler dolayısı ile bizdeki gibi kağıt oyunları veya tavla yaygın değil. Bugün Türkiye’de bulunan farklı tatlardaki tüm nargile tütünleri Mısır’dan gelmekte. Ayrıca buradaki nargile çeşitleri de Türkiye’ye göre biraz daha zengin.

Kahire’de İslam Sanatları Müzesi, Kopt Müzesi, Mehmed Ali Paşanın sarayı olarak da bilinen Menyal Sarayı Müzesi, Muhammed Mahmud Halili Müzesi ve tabii ki dünyaca ünlü Mısır müzesi önemli görülecek müzeler arasında.

Benim tavsiyem hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz yüksek olsa da Mısır Müzesini mutlaka gezmeniz. Saat 14.30’da kapanan bu müzeyi sabahtan gezmek daha mantıklı. Teorik olarak muhteşem bir koleksiyona sahip olmakla beraber müzecilik anlayışı olarak eşdeğer gösterilebilecek Batılı müzelerden çok daha geri durumda bulunmakta. Bu arada İstanbul’daki arkeoloji ve etnografya müzelerinde de önemli Mısır tarihine ait eserler bulunmakta. Bu durum aslında çok şaşırtıcı değil, dünyanın belli başlı tüm büyük müzelerinde özellikle 19 ve 20.yyda Mısır’dan taşınmış çok sayıda muhteşem esre bulunmakta özellikle Louvre bu konudaki en iyi koleksiyona sahip ve zaten son yıllarda yapılan cam bir piramit içerisinde sergiliyor. Esasen 18.yüzyılda Mısır’ın tanınmasını sağlayanları Fransızlar ve özellikle Napoleon olduğunu belirtmek gerekir.

Müzenin aslında en önemli esere 32.salonda bulunan Büyük Rahip Rahotep ve eşi Nofret’in heykeli. Bu heykellerin özellikle gözlerine dikkat etmenizi öneririm. Kullanılan bir teknik ve özel taşlar ile gözler canlı gibi gözükmekte. Mısır müzesinin en çok bilinen eseri ise Tutankamon’un lahti, maskesi ve hazineleri. Aslında kendisi 19 yaşında gizemli şekilde ölen ve önemsiz bir Kral.

Krallar vadisindeki tamamlanmamış mezarı 1922’de İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından tesadüfen bulunmuş. Tutankamon’un laneti de bilenen bir efsane. Bu mezarın açılmasında yer alan 12 kişi, Mısırların mezarları korumak için kullandıkları ve radyasyon yaydığı bilinen maddeler maruz kaldıkları için birbirine yakın tarihlerde ölmüşlerdir. Tutankamon’un hazinesi mezar hırsızlarının ulaşamadığı belki de tek firavun hazinesidir. Böyle önemsiz bir kralın bile 1700 parçalık bile hazinesinin olduğu düşünülürse efsanevi kral 2. Ramses’in hazinesini varın siz düşünün.

Mısır’ın bir başka ilginç özelliği de papirüs sanatı.Şehrin bir çok yerinde size papirüsün hazırlanışını gösteren aktivitelerin ve elle boyanmış, sertifikalı papirüslerin bulunabileceği atölye-dükkanlar yer almakta. Yaklaşık 12 günlük bir süreçte oluşan papirüs kağıdı gerçekten inanılmaz sağlam. Bilindiği üzere Papirüs Mısır’ın eski tarihini aydınlatılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Jean-Francois Camillion’un 1822’de Hiyeroglif yazısını çözmesi ile birlikte Mısır’ın tarihi açıklığa kavuşmuş oldu.

Kahire’yi dünyaya tanıtan eserler ise Kahire’nin yakındaki daha doğrusu fakir güney mahallerinin veya Piramitler caddesinin hemen bitimindeki Gize Piramitleridir. Bir dönem Uzaylıların eseri kabul edilen Piramitler aslında yeniden dünyaya gelişe inanan Firavunların onlara gerekecek tüm eşya ve yakınları ile birlikte gömüldükleri mezarlık kompleksleridir. Bugün Gize Piramitleri ilkçağı yedi harikasından biri olarak yaklaşık 5000 yıldır ayaktalar.

Aslında Nil nehir boyunca Piramitler Dünyası diye de isimlendirilen bir alanda keşfedilmiş seksende fazla piramit bulunmakta. En eskileri MÖ 3000 yılı civarına dayanmakta olan piramitlerin aslında önceler sadece dikdörthen taban üzerinde yapıldığı bilinmkte. Taşları üst üste konması ile yapılan ilk piramit örneği Sakkara’daki Firavun Koser için yapılmış olandır.

Gize Piramitleri aslında oldukça geniş alana yayılmış bir kompleks; 4.sülale yani MÖ 2600 yıllarında yapılmış olan üç piramit ile Sfenks’ten oluşan yapıda Keops piramidi 137, Kefren 136,5 ve Mikerinos piramidi ise 66 metre boyunda. Bu piramitlerin çevresinde ayrıca soylulara ait mezarlar ve firavun eşlerine ait küçük boyutta piramitler ve tapınaklar bulunmakta. Kefren piramidin tepesinde biraz daha pürüzsüz taşlar göze çarpmakta.Ayrıca gene Keops’un yanında 1954 yılında ortaya çıkarılan 46 metre boyundaki Kralın Teknesi özel bir yapının içerisinde sergilenmekte.

Yapımları ile ilgili çok spekülasyon yapılan bu piramitler yakında devasa gözükmekte ve insanı büyülemekte. Aslında yapılışlarını gözümüzde canlandırmak için ilk önce Nil nehrinin o zaman yaklaşık 100 metre mesafede olduğunu düşünmek lazım. Buraya tekneler ile getirilen taşlar oluşturulan bir rampa üzerinde temelde hayvan gücü ile çekilmekte ve daha sonra bugünkü vinçlere benzeyen tahta mekanizmalar vasıtası ile iç ve dış yapıda taşların üstü üste konması şeklinde tamamlanmakta idi. Tabii ilginç olan bunu ancak kitaplardan okuyabiliyor olmanız. Sabahın sekizinde sıra oluştuğu için bekleyerek girdiğiniz bölgede bu tip bilgileri bulmak mümkün değil ancak piramitlerin çevresini dolaşmak ve iki tanesinin içine girmek yapılabilecek aktiviteler.

Piramitlerin içi de aslında dışı kadar enteresan olduğu söyleniyor. Labirent ve tuzaklardan oluşan iç yapılar ne yazık ki mezar soyguncularına ve hırsızlara engel olamamış. Rivayet o ki mezar soygunculuğu 19.yy da vergi alınan bir zanaat imiş.

Büyük piramidin içini gezmek mümkün ama biz küçük piramidi gezmeyi tercih ettik. İkisi arasında bire on fiyat farkı var ama daha önemlisi piramitlerin için çok sıcak ve klostrofobik yerler; küçük piramit rehbersiz ve 15-20 dakikada ve az eziyetle gezilirken, büyük piramit yaklaşık bir saat civarı ve ancak bir rehber ile gezilebiliyor. İlk iniş ise iki büklüm olmanız gerektiren hayli derinlere varan bir iniş.

Piramitlerin biraz ilerisinde fotoğraf meraklıları için enteresan olan ve tüm yapıların bir arada aynı kareye alınabildiği bir teras var. Bu arada ayrıca deve gezisi ve alış veriş için seyyar tezgahlarda söz konusu. Bu nokta aslında biraz komik görüntülerde yaratıyor. Çevrede araba trafiğine benzeyen bir deve trafiği oluşuyor ama fotoğrafını çekiğiniz zaman hemen yanı başınızda bahşiş isteyen bir bedevi bitebiliyor. Birde Japonların buluşu perspektif oyunlar var. Bu yerde piramidin ucunu elinizle tutar ya da piramiti avucunuzu aldığınızı gösteren fotoğraflar üretmeniz mümkün.

Geldik Gize’nin son sürprizine yani insan kafalı aslan biçiminde ve 21 metrelik boyu ve 73 metrelik uzunluğu ile piramitleri koruyan Sfenks’e. Kefren piramidinin hemen önündeki bu heykel defalarca kum fırtınaları ile üstü örtülmüş; en son 1926’da tamamen temizlenmiş. 1998’de turizme açılmış. Sfenks’in tek eksiği var kırılan burnu. Bu parçada bildiğim kadarı ile İngiltere’de sergilenmekte.


Önündeki tapınak kalıntısında genelde rehberler tarafından mumyalama sanatı konusunda bilgi veriliyor çünkü bu tapınak aslında ölen firavunun vücudunun ilk getirildiği yer. Mumyalamanın temelinde vücudun su üreten ve tutan yani çürüyebilecek tüm iç organlardan arınması ve daha sonra özel bir teknik ile sarılması yatıyor. Vücuttan çeşitli yöntemler ile çıkarılan organlarda genelde belli solüsyonlar içerisinde kavanozlarda mumyanın yanında bırakılıyor.

Kahire’de diğer yapabileceğiniz geziler içerisinde 182 metrelik Kahire kulesine çıkmak ya da Nil üzerinde yemekli bir tekne gezisi yer almakta. Genelde oldukça süslü olan bu gemilerde açık büfe ve gayet yeterli bir yemek sunulmakta. Onun yanı sıra düzenlenen programda yabancı pop parçalardan modern Mısır müziğine çeşitli parçalar söylenmekte ve programın zirve noktasını dansöz ve zenne oluşturmakta.

Kahire’den sıkıldınız ve eski Mısır uygarlığına hayransınız. Bu durumda sizi İskenderiye’den Sudan sınırına kadar Nil boyunca veya Nil üzerinde devam edecek uzun bir gezi bekliyor. Kahire sonrasında bu rotada Mısır’daki en eski piramitin olduğu Sakkara, antik Mısır’ın başkenti Memfis, ilginç piramitleri ile Dahsur ve Maydum., efsanevi Krallar ve Kraliçeler Vadisi, 2. Ramses tapınağı, Deir El Bahri tapınağı, 134 sütundan oluşan dünyanın en uzun sütunlu tapınağı Karnak, 1000 yıl Mısır’ın başkenti olmuş Teb şehri diye de bilinen Luksor, Assuan barajının kendisi ve sular altında kalmaktan son anda kurtarılan Philai adası, Nasır baraj gölü ve Sudan sınırında sular altında kalmasın diye parçalara ayrılıp tekrar daha yüksek bir yerde birleştirilen 34 metrelik kayaya oyulmuş Ramses heykellerinin olduğu Abu Simbel.

Hiç yorum yok: