22 Kasım 2004

KAHİRE ve TARİHSEL MISIR

Daha evvelki yazımda Mısır’ın genel özelliklerini ve Kızıldeniz’i biraz olsun tanıtmaya çalışmıştım. Bu seferde kendi deneyimimim doğrultusunda Kahire ve Mısır Uygarlığını tanıtmaya çalışacağım.

Sharm El Sheik – Kahire arası yaklaşık 520 kilometre. Altı saat süren ve çoğunlukla ıssız bir çöl ile sarı parlak ışıklı kasabalardan oluşan yolun diğer bir standart parçası Güvenlik kontrol noktaları. Yaklaşık sekiz tane kontrol noktası geçiyorsunuz. Şunu belirtmek lazım ki Mısır’daki en yaygın meslek polislik ve askerlik gibi gözüküyor. Nerede ise her köşe başında böyle bir meslek erbabı bulmak mümkünJ

Bu yol üzerinde Süveyş şehrinin hemen yakınında adını 1973 savaşının bir kahramanından alan Ahmet Hamdi Tüneli Sina yarımadasının karayolu bağlantı noktası. Tünel yakalşık 1 km sürüyor ve denzizin altından geçiyor.Efsaneye göre burası ayrıca İsrailoğullarının geçiş için kullandığı yerdir.

Sina tarafından gelirken Kahire’ye yaklaşık 40 km uzaklıktan itibaren oldukça uzun bir güzergahta askeri üsler bulunmakta. Şehire giriş noktasında yeni Kahire olarak nitelenen ve daha modern bölüm başlamakta.

Mısır’ın tarihinde Nil nehri ve deltası önemli rol oynamakta. MÖ 8000 yıllarından beri burada insanlar yaşamakta. Mısır tarihi de yaklaşık MÖ 3000 yılından beri neredeyse yazılı olarak takip edilmekte. Bu bağlamda Kahire oldukça yeni yaklaşık 1500 senelik şehir. Arapça “Al-Qahirah / üstün gelen” anlamına gelen Kahire bugün 14,000,000 toplam nüfusu ve km kare başına 31,000 kişi ile Afrika’nın en büyük ve en yoğun yerleşilmiş şehridir.

Bu devasa metropol eski ve yeni olarak ikiye ayrılmaktadır. Yeni şehir “Gezire ve Roda” adalarını da kapsar. Çeşitli köprülerle birbirine bağlı şehrin en önemli meydanı Tahrir meydanıdır. Eski şehir çok daha fakir görünümüne rağmen kilise, sinagog ve camileri ile farklı medeniyetlerinin bu toprakta bıraktığı izleri hala taşımaktadır. Bu bölümde şehrin ayrıca “Ölüler Şehri” denen kısmı da bulunmaktadır. Bizdeki mermer mezarlar yerine küçük evler şeklinde ve bir dizi cami arasında bulunan mezarlardan oluşturulmuş bu yer zamanla evsizlerin yerleşim alanı olmuş.

Şehrin bir çok bölümünde farklı uygarlıklardan eserler bulmak mümkün; Memlük sultanlarından Kansu Gavri’nin mezarı, 8 kapılı El Azhar, Sultan Kalavun, ve 1125 tarihli El Akmar Camileri, Sultan Berkuk Medresesi, 1362 tarihli Sultan Hasan Camisi, 1912 tarihli ve bir bayan mimar tarafında yapılmış olan Al-Rifa , Mehmet Ali Paşa ve 879 tarihli Ahmed Bin Tolun camileri, Gayer-Anderson sarayı şehrin önemli eserleri arasında geçer.

Kahire’nin en hareketli yerlerinden biri ise şüphesiz Han El Halili pazarı.Burası aslında Kahire’nin Kapalı çarsısı olarak tanıtılsa da kesinlikle aynı büyüklük ve güzellikte bir yer değil. Daha çok birbirine bağlı dar sokaklardaki dükkanlardan oluşan bir yer. Pazarlığı sevenler için burada Mısır ile ilgili tüm hediyelik eşyaları bulmak ve almak mümkün. Ayrıca çok sayıda kahve ve restoranlarıda buraya Sultanahmet meydanı benzeri bir hava katmakta. Mısır’da kahveler aslında nargile içilmek amacı ile var olan yerler dolayısı ile bizdeki gibi kağıt oyunları veya tavla yaygın değil. Bugün Türkiye’de bulunan farklı tatlardaki tüm nargile tütünleri Mısır’dan gelmekte. Ayrıca buradaki nargile çeşitleri de Türkiye’ye göre biraz daha zengin.

Kahire’de İslam Sanatları Müzesi, Kopt Müzesi, Mehmed Ali Paşanın sarayı olarak da bilinen Menyal Sarayı Müzesi, Muhammed Mahmud Halili Müzesi ve tabii ki dünyaca ünlü Mısır müzesi önemli görülecek müzeler arasında.

Benim tavsiyem hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz yüksek olsa da Mısır Müzesini mutlaka gezmeniz. Saat 14.30’da kapanan bu müzeyi sabahtan gezmek daha mantıklı. Teorik olarak muhteşem bir koleksiyona sahip olmakla beraber müzecilik anlayışı olarak eşdeğer gösterilebilecek Batılı müzelerden çok daha geri durumda bulunmakta. Bu arada İstanbul’daki arkeoloji ve etnografya müzelerinde de önemli Mısır tarihine ait eserler bulunmakta. Bu durum aslında çok şaşırtıcı değil, dünyanın belli başlı tüm büyük müzelerinde özellikle 19 ve 20.yyda Mısır’dan taşınmış çok sayıda muhteşem esre bulunmakta özellikle Louvre bu konudaki en iyi koleksiyona sahip ve zaten son yıllarda yapılan cam bir piramit içerisinde sergiliyor. Esasen 18.yüzyılda Mısır’ın tanınmasını sağlayanları Fransızlar ve özellikle Napoleon olduğunu belirtmek gerekir.

Müzenin aslında en önemli esere 32.salonda bulunan Büyük Rahip Rahotep ve eşi Nofret’in heykeli. Bu heykellerin özellikle gözlerine dikkat etmenizi öneririm. Kullanılan bir teknik ve özel taşlar ile gözler canlı gibi gözükmekte. Mısır müzesinin en çok bilinen eseri ise Tutankamon’un lahti, maskesi ve hazineleri. Aslında kendisi 19 yaşında gizemli şekilde ölen ve önemsiz bir Kral.

Krallar vadisindeki tamamlanmamış mezarı 1922’de İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından tesadüfen bulunmuş. Tutankamon’un laneti de bilenen bir efsane. Bu mezarın açılmasında yer alan 12 kişi, Mısırların mezarları korumak için kullandıkları ve radyasyon yaydığı bilinen maddeler maruz kaldıkları için birbirine yakın tarihlerde ölmüşlerdir. Tutankamon’un hazinesi mezar hırsızlarının ulaşamadığı belki de tek firavun hazinesidir. Böyle önemsiz bir kralın bile 1700 parçalık bile hazinesinin olduğu düşünülürse efsanevi kral 2. Ramses’in hazinesini varın siz düşünün.

Mısır’ın bir başka ilginç özelliği de papirüs sanatı.Şehrin bir çok yerinde size papirüsün hazırlanışını gösteren aktivitelerin ve elle boyanmış, sertifikalı papirüslerin bulunabileceği atölye-dükkanlar yer almakta. Yaklaşık 12 günlük bir süreçte oluşan papirüs kağıdı gerçekten inanılmaz sağlam. Bilindiği üzere Papirüs Mısır’ın eski tarihini aydınlatılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Jean-Francois Camillion’un 1822’de Hiyeroglif yazısını çözmesi ile birlikte Mısır’ın tarihi açıklığa kavuşmuş oldu.

Kahire’yi dünyaya tanıtan eserler ise Kahire’nin yakındaki daha doğrusu fakir güney mahallerinin veya Piramitler caddesinin hemen bitimindeki Gize Piramitleridir. Bir dönem Uzaylıların eseri kabul edilen Piramitler aslında yeniden dünyaya gelişe inanan Firavunların onlara gerekecek tüm eşya ve yakınları ile birlikte gömüldükleri mezarlık kompleksleridir. Bugün Gize Piramitleri ilkçağı yedi harikasından biri olarak yaklaşık 5000 yıldır ayaktalar.

Aslında Nil nehir boyunca Piramitler Dünyası diye de isimlendirilen bir alanda keşfedilmiş seksende fazla piramit bulunmakta. En eskileri MÖ 3000 yılı civarına dayanmakta olan piramitlerin aslında önceler sadece dikdörthen taban üzerinde yapıldığı bilinmkte. Taşları üst üste konması ile yapılan ilk piramit örneği Sakkara’daki Firavun Koser için yapılmış olandır.

Gize Piramitleri aslında oldukça geniş alana yayılmış bir kompleks; 4.sülale yani MÖ 2600 yıllarında yapılmış olan üç piramit ile Sfenks’ten oluşan yapıda Keops piramidi 137, Kefren 136,5 ve Mikerinos piramidi ise 66 metre boyunda. Bu piramitlerin çevresinde ayrıca soylulara ait mezarlar ve firavun eşlerine ait küçük boyutta piramitler ve tapınaklar bulunmakta. Kefren piramidin tepesinde biraz daha pürüzsüz taşlar göze çarpmakta.Ayrıca gene Keops’un yanında 1954 yılında ortaya çıkarılan 46 metre boyundaki Kralın Teknesi özel bir yapının içerisinde sergilenmekte.

Yapımları ile ilgili çok spekülasyon yapılan bu piramitler yakında devasa gözükmekte ve insanı büyülemekte. Aslında yapılışlarını gözümüzde canlandırmak için ilk önce Nil nehrinin o zaman yaklaşık 100 metre mesafede olduğunu düşünmek lazım. Buraya tekneler ile getirilen taşlar oluşturulan bir rampa üzerinde temelde hayvan gücü ile çekilmekte ve daha sonra bugünkü vinçlere benzeyen tahta mekanizmalar vasıtası ile iç ve dış yapıda taşların üstü üste konması şeklinde tamamlanmakta idi. Tabii ilginç olan bunu ancak kitaplardan okuyabiliyor olmanız. Sabahın sekizinde sıra oluştuğu için bekleyerek girdiğiniz bölgede bu tip bilgileri bulmak mümkün değil ancak piramitlerin çevresini dolaşmak ve iki tanesinin içine girmek yapılabilecek aktiviteler.

Piramitlerin içi de aslında dışı kadar enteresan olduğu söyleniyor. Labirent ve tuzaklardan oluşan iç yapılar ne yazık ki mezar soyguncularına ve hırsızlara engel olamamış. Rivayet o ki mezar soygunculuğu 19.yy da vergi alınan bir zanaat imiş.

Büyük piramidin içini gezmek mümkün ama biz küçük piramidi gezmeyi tercih ettik. İkisi arasında bire on fiyat farkı var ama daha önemlisi piramitlerin için çok sıcak ve klostrofobik yerler; küçük piramit rehbersiz ve 15-20 dakikada ve az eziyetle gezilirken, büyük piramit yaklaşık bir saat civarı ve ancak bir rehber ile gezilebiliyor. İlk iniş ise iki büklüm olmanız gerektiren hayli derinlere varan bir iniş.

Piramitlerin biraz ilerisinde fotoğraf meraklıları için enteresan olan ve tüm yapıların bir arada aynı kareye alınabildiği bir teras var. Bu arada ayrıca deve gezisi ve alış veriş için seyyar tezgahlarda söz konusu. Bu nokta aslında biraz komik görüntülerde yaratıyor. Çevrede araba trafiğine benzeyen bir deve trafiği oluşuyor ama fotoğrafını çekiğiniz zaman hemen yanı başınızda bahşiş isteyen bir bedevi bitebiliyor. Birde Japonların buluşu perspektif oyunlar var. Bu yerde piramidin ucunu elinizle tutar ya da piramiti avucunuzu aldığınızı gösteren fotoğraflar üretmeniz mümkün.

Geldik Gize’nin son sürprizine yani insan kafalı aslan biçiminde ve 21 metrelik boyu ve 73 metrelik uzunluğu ile piramitleri koruyan Sfenks’e. Kefren piramidinin hemen önündeki bu heykel defalarca kum fırtınaları ile üstü örtülmüş; en son 1926’da tamamen temizlenmiş. 1998’de turizme açılmış. Sfenks’in tek eksiği var kırılan burnu. Bu parçada bildiğim kadarı ile İngiltere’de sergilenmekte.


Önündeki tapınak kalıntısında genelde rehberler tarafından mumyalama sanatı konusunda bilgi veriliyor çünkü bu tapınak aslında ölen firavunun vücudunun ilk getirildiği yer. Mumyalamanın temelinde vücudun su üreten ve tutan yani çürüyebilecek tüm iç organlardan arınması ve daha sonra özel bir teknik ile sarılması yatıyor. Vücuttan çeşitli yöntemler ile çıkarılan organlarda genelde belli solüsyonlar içerisinde kavanozlarda mumyanın yanında bırakılıyor.

Kahire’de diğer yapabileceğiniz geziler içerisinde 182 metrelik Kahire kulesine çıkmak ya da Nil üzerinde yemekli bir tekne gezisi yer almakta. Genelde oldukça süslü olan bu gemilerde açık büfe ve gayet yeterli bir yemek sunulmakta. Onun yanı sıra düzenlenen programda yabancı pop parçalardan modern Mısır müziğine çeşitli parçalar söylenmekte ve programın zirve noktasını dansöz ve zenne oluşturmakta.

Kahire’den sıkıldınız ve eski Mısır uygarlığına hayransınız. Bu durumda sizi İskenderiye’den Sudan sınırına kadar Nil boyunca veya Nil üzerinde devam edecek uzun bir gezi bekliyor. Kahire sonrasında bu rotada Mısır’daki en eski piramitin olduğu Sakkara, antik Mısır’ın başkenti Memfis, ilginç piramitleri ile Dahsur ve Maydum., efsanevi Krallar ve Kraliçeler Vadisi, 2. Ramses tapınağı, Deir El Bahri tapınağı, 134 sütundan oluşan dünyanın en uzun sütunlu tapınağı Karnak, 1000 yıl Mısır’ın başkenti olmuş Teb şehri diye de bilinen Luksor, Assuan barajının kendisi ve sular altında kalmaktan son anda kurtarılan Philai adası, Nasır baraj gölü ve Sudan sınırında sular altında kalmasın diye parçalara ayrılıp tekrar daha yüksek bir yerde birleştirilen 34 metrelik kayaya oyulmuş Ramses heykellerinin olduğu Abu Simbel.

18 Kasım 2004

TARİHİN VE DENİZİN DERİNLİKLERİNE İKİ SAAT

Bir yer olsa ki iki saatte ulaşsak, kış ortasında yazı yaşasak, makul fiyat olsa, denizi bize farklı bir şeyler sunsa ve aynı zamanda tarihin en eski uygarlıklarından geriye kalanları görebilsek diyorsanız Mısır tam size göre bir seçenek.

Bu yazım daha çok Sharm el Sheik ve Kızıldeniz üzerine olacak ama Mısır ile ilgili bir takım genellemeler yapmamız da mümkün.

Bu gizemli ülkeyi ziyaret edecekseniz ilk kural kendinizi bir belirsizlik ortamına hazırlamanız çünkü bu ülkede hiçbir ürün, hizmet, tur, zaman ve fiyat bilgisi kesin değil ve her an değişebilir. Dolayısı ile çok programlı ve disiplinli gezginler için Mısır’da çok iyi bir seyahat acentesi ile çalışmaları gerekecek ki muhtemelen bu bir Türk acentesi değil. Çünkü Mısır’a turist olarak giden Türk sayısı beş birini zor bulurken sadece Japonya’dan üç yüz bine yakın turist geliyor. İtalyanlar ve İngilizler zaten Mısır’da turizmi sürükleyen ana ülkeler. Gene oldukça kalabalık ve paralı bir Turist kitlesi de Rusya’dan gelmekte.
Herhangi bir tura özellikle şehirlerarası tura katılırken dikkatli olmanız şart çünkü bayağı üçkağıtçı kişilere rastlamanız mümkün ayrıca verilen sözler ve vaatlerde kesin bir garanti değil. Mısır’da istisnai yerler dışında her türlü hizmet ve ürün için en az yüzde elli indirim alacak şekilde pazarlık etmeniz şart. Fiş kesen yerler mesela otel, market gibi yerlerde yüzde on iki vergi de ekleniyor. Bunun dışında her işi yapmadan önce bir bahşiş isteme alışkanlığı var ama bu bizdeki rüşvet gibi etkili bir sonuç getirmiyor, yani vermeseniz de aynı sonuca ulaşabiliyorsunuz.

Mısır bizden hiçbir formalitesi olmadan verdiği bir vizeyi istiyor; aslında 35 milyonluk vize genelde acenteler tarafından USD 35 veya Euro gibi bir rakam ile sağlanıyor, bu da bize vize pazarının her ülke konsolosluğu için iyi bir aracı pazarı yarattığını gösteriyor.

Genelde Mısır’da hava özellikle Kasım ayı itibarı ile gerçek bir yaz ama değişkenlik gösteriyor. Mesela biz Kızıldeniz’de gündüz 30 derecelik bir sıcaklık var iken Kahire’de 20 derece ve parçalı bulutlu bir hava ile karşılaştık. Gecelerin çölün soğuk olduğu söyleniyor ama bence bu Kasım ayı için geçerli değil.

Öğrendiğimize göre en sıcak ve bu anlamda en tenha mevsim yaz ayları. Yaklaşık 40 derece sıcaklık olduğu bu dönem aynı zamanda suyun en berrak ve Ağustos-Eylül suyun en sakin olduğu dönem. Kış ayları genelde dalış şartları açısından olumsuz sayılıyor. Bu arada Kızıldeniz dünyanın en tuzlu sularına sahip yerlerinden biri genelde senede sadece 60 mm yağış aldığı için buharlaşma sonucu tuzlanma hep yüksek oluyor.


Bir USD 6,3 Mısır Poundu ediyor. 3-4 USD a karnınızı mutlaka doyurabilirsiniz, 5 yıldızlı otelde kaliteli sayılacak şaraplar USD 25 civarı , bira ise USD 3 civarında. Otel dışında bu fiyatlar dörtte bire inebiliyor. Bu noktada Kızıldeniz’in iki yıldızı Sharm ve Hurgada rahatlıkla bizim güney sahilleri ile rekabet edecek fiyatlara sahipler.

Turistik yerler en azından Sharm oldukça güvenli ve temiz. Burada özellikle bu konuda çok tedbir alınmış olması ve yerli halkın buralara fazla sokturulmaması önemli etken. İngilizce anlaşılır şekilde konuşuluyor, İtalyanca ve Rusça ‘da yaygın olarak biliniyor.

Şehirlerarası yollardaki tesisler ve özellikle Kahire bizim ölçülerimizle oldukça pis özellikle sokaklar ve tuvaletler. Burada biraz daha fazla rahatsız edici bakışlar olsa da cezaların ağırlığı nedeni ile taciz, kapkaç gibi olaylar fazla olmuyormuş. Şehirlerarası yollarda mesela Sharm-Kahire arasında 8 tane güvenlik kontrolü var ve genelde tüm turist otobüslerinde cebinde bir Akrep makinelisi ve çelik yeleği olan sivil güvenlik görevlisi biniyor. 1997 yılında 58 turistin olduğu bir otobüsün Luxor’da havaya uçurulması sonrasında alınan tedbirler ile geçtiğimiz ayda İsrailli turistlerin kaldığı otellere yapılan saldırıya kadar önemli bir olay olmamış.

Türkler hakkında nötr sayılabilirler ama kim onların diline doladıysa her Türk gören Mısırlı size aynı şeyi söylüyor; “Hasan Şaş, yavaş yavaş...”

Kendileri araç kiralamak isteyenlerin dikkatine; Mısırlılar korkunç kötü araba kullanıyorlar. Kahire özellikle kaotik bir yer ama diğer tüm yolarda genelde çok eski taksi ve araçlar bayağı farklı alışkanlıklar edinmişler mesela geceleri birbirilerine saygıdan sadece park lambaları açık araba sürüyorlar. Bunun yanı sıra trafik ışıkları ve bizim bildiğimiz anlamdaki kavşaklar hiç yok onun için istediğiniz bir noktayı geçtikten çok sonra ancak geri dönebilip ulaşabilirsiniz. Kazalar çok ve çoğunlukla biraz bağrışıp tekrar hasarlı araçlar ile yollarına devam ediyorlarmış. Bu arada yollarda çok seyrek işaret var onun için mutlaka detaylı harita almak lazım; off road sevenler için GPS şart çünkü yoldan ayrıldıktan hemen sonra hiçbir referans noktası kalmayabiliyor.

Yemek açısında çeşit çok; Kızıldeniz’in sunduğu balık, ve özellikle kalamar, tavuk, köfte, salata, makarna, safranlı pilav, Lübnan yemekleri, peynir çeşitleri, tropikal meyvalar, pita şeklinde ekmek ve her türlü fast food oldukça yaygın.Oldukça çok çeşitli içme suyu, meyve suyu, gazlı içecekler, yoğurt, şekerleme rahatlıkla bulunuyor.Yerli biralardan Stella biraz Tuborg’a benzer tada sahip. İçki de özellikle Sharm’da rahat bulunan bir içecek.Yerli bazı şarapların güzel olduğu söyleniyor ama biz denemedik. Türk kahvesi yaygın ama bizdeki kadar lezzetli değil, çoğunlukla şeker kıvamı farklı yada bazı yerlerde naneli yapılmış olarak gelebiliyor. İlginçtir demleme çay çok zor bulunuyor; Lipton tüm Mısır’ı ele geçirmiş ve Araplar bile sallandırma çay içiyor. Bazı yerlerde naneli ve tarçınlı çay gene sallandırma olarak bulmak mümkün.

Bu genel bilgilerden sonra biraz Sina yarımadası ve Sharm’ı tanıtalım.Sina yarımadası aslında kaya ve kumdan oluşan bir boşlu, kumsuz bir çöl.. Adının Sin yani bedevilerce tapılan Ay Tanrıçasından geldiği sanılıyor. Sina yarımadası 20 milyon yıl evvel birleşik olan Afrika ve Asya kıtasının parçalanması sırasında oluştuğu biliniyor. Bu oluşum sırasında bir kolda derinliği1,800 metreye kadar varan Akabe körfezi ve öte yandan derinliği sadece 95 metre olan Süveyş körfezi oluşmuş. Bu arada Sina yarımadasında sadece 2 yüksek dağ var; biri Musa dağı- ki bu dağda Musa’nın On Emri içeren tabletleri aldığı söyleniyor- öbürü ise Katherina dağı. Her iki körfezin soğuk ve sıcak suları ile Ras Mohammed yani Muhammed burnunda birleşiyor ve dünyanın Avustralya’daki Büyük Resif’ten sonra iki numaralı su altı milli parkını oluşturuyor.

Hz. Musa önderliğinde İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı gene Sina yarımadasının tarihinde önemli bir nokta olsa da tarih boyunca çok farklı kavimler, imparatorluklar bu yarımada üzerinde hak iddia etmişler. 20 yy’da dünya savaşlarında önemli bir stratejik konumu olan Mısır 1967 savaşında Sina yarımadasını İsrail’e kaybediyor ama 1973 savaşı ve 1979 Kamp David anlaşması ile yarımadayı tekrar geri alıyor ve zaten turizm yatırımları da bu tarihten sonra başlıyor. Savaşın izi olan bazı sığınak ve kalıntıları hala karada ve denizde gözlemlemek olası.

Sina yarımadasındaki en önemli turizm merkezi yaklaşık 400 otele ev sahipliği yapan Sharm el Sheik. Tarihte Kral Solomonun tahtı için altın taşıdığı yer olduğu biliniyor. Bu şirin yörenin en önemli noktası Naama Bay. Biraz Bodrum tarzı bir yer, önünden bir denize girilen bu belde konaklama, yemek, eğlence, alışveriş ve her türlü tur için mükemmel bir yer.

Tahmin edeceğiniz gibi Kızıldeniz şnorkel ya da scuba tüm amatör ve profesyonel dalıcılar için yüzlerce çeşit mercan- ki yaklaşık 2000 km boyunda bir rsif var- ve balık çeşidi ile bir Kabe. Burayı aslında dünyaya tanıtan ilk kişi Jacques-Yves Cousteau. 1950li yıllarda buralarda araştırmaya başlayan bu unutulmaz deniz bilimcisi ile Louis Malle’nin ortak yapımı “Sessiz dünya” , 1956’tı da Cannes’da Altın Palmiye alarak Kızıldeniz’i dünyaya tanıttı. 1963’te yapılan bir projede ise Kızıldeniz’de su altında yaşam olasılığı simüle edildi.

Kızıldeniz’in bu muhteşem sularındaki en önemli özellik otellerinde önünde bile kilometrelerce süren mercan resifleri. Burada o kadar çok fraklı çeşit balık var ki 2.günde bir çok balığın ayaklarınızın dibinde dolanması artı sıradan geliyor ve dalacak yeni yerler aramaya başlıyorsunuz. Yaklaşık 5-10 metre derinliğe kadar kenar duvarları inen bu resiflerde irili ufaklı bir çok balık ile beraber yüzebilirsiniz ama avlanmak mercana dokunmak, hatıra almak. kesinlikle yasak. Herhangi bir parça bile bazen size zorluk çıkartabilir.

Özellikle Hilton, Ritz ve Marriot otellerinin önü, isminden farklı olarak hiç köpekbalığı olmayan Köpekbalığı Koyu, Tiran adaları, biraz daha uzakta Dehab ve eşsiz güzellikteki Ras Mohammed dalış yapabileceğiniz yerler. Tabii scuba dalıcılar için çok sayıda farklı seçenek ve enkaz olduğunu belirtmek lazım. Genelde dalış malzemeleri bir çok yerde hem satılıyor hem kiralanıyor. USD 25-35 arası fiyatlar bir ok dalış turuna yemekli katılmanız mümkün.

Özel ilgi gereken yerin Ras Mohammed olduğunu düşünüyorum. 25 Nisan 1982’de son israil askerleri yarımadayı terk ederken İsrail gazeteleri de Arapların bu güzel yerleri kirleteceğine dair bir propagandaya başlamışlar. Dönemim başkanı Hüsnü Mübarek’de 1983’te bu alanı korumaya almaya karar vermiş.

150’den fazla mercan çeşidi barındıran ve daima su sıcaklığı 20 derecenin üzerinde olan bu tabiat parkında ayrıca kültür mercanı yetiştirme tesisler, taşlarla Allah yazısı yazılmış girişi, tuzlu suda yetişen ve tuzu tatlı suya çeviren mangrove ağaçları, 1957 depremi ile oluşan ve yaklaşık yirmi metreye yakın bir dip tüneli ile denize kadar uzanan deprem çukurları, içerdiği magnezyum yüzünden uydudan görüntülemeyen Saklı koy veya diğer adı ile Sihirli Gölü ve muhteşem ana plajı ile Ras Mohammed banko yapılması gereken bir tur yaklaşık. USD 20-30 arası tekne veya otobüs turları var. Bu tur için mutlaka vizesi olan bir pasaportunuz olması lazım çünkü Sharm, Sina yarımadasının doğusunda vizesiz gelinen son nokta.Buradan sonra devamlı kontrol var.
Dalış turları dışında merakları olanlar için Çölde 4*4 safari, ATV ve Enduro turları, Renkli Kanyon gezisi, Musa Dağı ve Bizanslılardan kalma St Katherina Manastırı gezisi ilginç seçenekler sunuyor.

Ayrıca günübirlik geziler ile Luxor ve Kahire’ye gitmek mümkün ki bir sonraki yazımda buraları anlatacağım.