29 Temmuz 2008

SICAK YAZIN HEYECANLI ROTASI ROMA & AMALFİ SAHİLİ

Bu yazımın ve de seyahatin bir özelliği var; o da ilk defa 14 aylık kızımla geziye gitmiş olmam. Bu sebeple bundan sonra yazılarımda bir de çocuklara ilişkin bölüm koyacağım çünkü ilk denememde gördüm ki iki gezi şekli bayağı değişiyor.
Temmuz ayı Roma için çok da uygun bir zaman değil, genel de kuru ve 30 derece civarında seyreden bir hava var. Özellikle saat 10-17.00 arası sıcaklık dayanılmaz denebilir sonrasında başlayan rüzgâr ise şehre hayat veriyor. İtalya deyince ne bekleyeceğinizi tahmin ediyorsunuzdur ama Roma deyince gözünüzde Doğu Roma’nın mirasçısı İstanbul gibi bir şehir gelmesin. Yaklaşık 20 kilometre kare olan şehir merkezi tamamen eski binalar, inişli çıkışlı ve genelde parke taşlı yollar, değişik noktalarda klasik Roma veya antik çağlardan kalma anıtlarla süslü ve ellerinde haritalı turistlerce işgal edilmiş bir yer.
İdeal şehir turu sınırları Kuzey doğu da Republica meydanından aşağıda doğru giden Via Nazionale veya Termini istasyonundan bağlanan Via Cavourdan başlayabilir. Her iki yolda temelde sizi tarihe alana yani Via Dei Fori İmperiale caddesine bağlar. Burada Collessum ve Roma Forası kalıntıları hakikaten çok ilgi çekici. Collesseum gezisi düşünenler eğer tedbirli olmazlarsa çok ciddi bir sıra ile karşılaşacaklarını unutmasınlar. Bahsedilen caddeyi Piazza Venezia tarafına doğru yürürseniz iki seçeneğiniz olur; biri Corso Vittorio Emmanuele II caddesinden Teber nehrinin öbür kıyısına yani Vatikan’a doğru devam etmek ya da ünlü alışveriş caddesi Via Del Corso ile Kuzeye Piazza del Popolo’ya yürümek. Her iki seçenek de kısa sokak turları ile muhteşem Pantheon tapınağına veya ünlü Navona meydanına gidebilirsiniz. Corso üzerinde kalırsanız bence Roma’nın en muhteşem eseri Fontana Dı Trevi yanı aşk çeşmesi ve çevresine ulaşmanız daha kolay olur. Gene yürümeye devam ederseniz İspanyol Merdivenleri ve hareketli Piazza Spagna ya ulaşabilirsiniz. Bu bahsi geçen tüm güzergâh yürünebilir ama alternatif olarak scooter veya bisiklet kiralama, turist otobüsleri veya normal otobüsler de kullanılabilir. Araba kiralamak en uygunsuz hareket çünkü park yeri olmadığı gibi en azından arabanıza sürtülmesine engel olmanız mümkün değil. İtalyanların araba kullanış şeklide bizim için bile zor bir durum.
Biz gitmedik ama Collesseumdan biraz daha güneye indiğinizde yerin altına yaklaşık 20 metre inip eski Roma katmanlarını görebileceğiniz San Clemente kilisesi de bir seçenek olabilir. Eski yapılardan biraz daha yeniye gitmek isterseniz Trastevere yöresi özelikle restoranları ile canlı bir bölge ama otel seçenekleri daha az.
Bu antik şehrin bir de ilginç vahaları var bunlardan biri Villa Borghese, 1700 dönümlük bir alanda yeşil doğa sunan bu yerde ayrıca makul büyüklükte ve çeşitlilikte bir hayvanat bahçesi var.En azından benim kızım için çok eğlenceli saatler oldu.
Roma’da yemek konusunda inanılmaz güzel yerler ve menüler bulabilirsiniz ayrıca bir sürü dondurmacıyı ve Cafe’yi saymama gerek yok. Akşam yemeğine İtalyanlar geç başladığı için birçok yere de erken gidip rezervasyonsuz yemek yenebiliyor. Öğlen genelde hafif geçiştirilen bir öğün keza sabah kahvaltısı da İtalya’da çok çeşitli değil.
Gelelim çocuklu gidenlere öğütlere; bir mutlaka hafif bir çocuk arabası sahibi olun ve rahat giyinin ve güneşe karşı tedbirli olun. İçme suyu sorunsuz ama çeşitleri tatları açısından çok fark ettiriyor ve turistik mekânların yanından alırsanız inanılmaz pahalı. Çocuk mamaları çok çeşitli değil gene büyük eczanelerde daha çok çeşit bulunuyor. Ayrıca çocukları seviyorlar ama çocuklu ailelere kolaylık sağladıkları genelde pek söylenemez.
Fiyatlar aslında birim olarak İstanbul ile aynı ama Euro olması fiyatları 2 kat daha pahalı yapıyor. Yani mesela aynı yemek ya da ulaşım iki şehirde de 20. Hesabınızı buna göre yapabilirsiniz.
Sıcak Roma’yı geriye bıraktığınızda araba veya tren ile ( en hızlısı 1 saat 25 dk sürüyor ve arabadan daha hızlı) Napoli şehrine geçebiliyorsunuz. Napoli benim hayatımda gördüğüm en anlamsız şehirlerden biri, korkunç bir trafik ve kaba yaklaşımlı ve konuşkan insanlar dolu ve çok da çekici olmayan bir yer. İlle de gezeceğim derseniz Castel dell’Ovo ve Chiaia bölgesi enteresan. Burası aslında adalara yani Capri, Ischia ve Procida’ya gitmek için bir üs. Mergellina veya Beverello dan kalkan çeşit çeşit deniz aracı sizi bu adalara ulaştırabilir. Bunlardan ünü olanı tabii Capri; tekneler sizi Marina Grande’ye ulaştırıyor oradan ada da çeşitli animasyonlar yapılabiliyor ama en ünlüleri deniz mağaraları veya teleferik ile tepeden ada gezintisi denebilir. Meşhur mağarası Grotta Azzuro ve denizden yükselen kayalıklar Faraglioni tipik turistik noktalar. Diğer ada Ischia ise daha çok bir termal / spa ada denebilir. Biz seçimimizi Ayşe Armanın yazısında gördüğümüz Procida adasından yana kullandık. Burası aslında Bozcaada tadında bir yer. Daha düz olan bu adada birçok doğa güzelliği ve nefis yemek var. Ancak tüm adalardan geriye dönüşler 20.00 civarı bitiyor ve iyi restoranlar genelde 19.00 ve sonrasında açıyorlar onun için hızlı bir gurme öğünü yapıp gemilere yetişmek lazım.
Rotamızın asıl hedefi ise efsanevi hale gelen Positano. Otobüs ve tekne ulaşımı çok kullanışlı olmakla beraber araba kiralamaya karar verirseniz kesinlikle küçük bir araba kiralayın, bu kadar dar ve virajlı yollarda daha fazlası gerekmiyor. Datça veya Turnç yoluna virajlı diyorsanız bir de burayı görün.Napoli’den otobana bağlandıktan sonra arada önemli iki durak çocuklarla yapılması zor olan Pompei ve Vezüv. Son 70 senedir püskürmesi duran Vezüv’de kratere kadar yakınlaşan bir araç yolu var. Pompei ise 2-4 saat arası gezilecek kadar devasa bir alan. Daha sonra karşınıza ilk Sorrento geliyor. Burası diğer sahil yerleşimlerine göre büyük, ulaşım, konaklama ve gece hayatı açısından zengin bir şehir. Denizden geldiğinizde tüm şehir Antalya falezlerine benzeyen bir yapı üzerine oturmuş durumda. Denize girilecek yerle bizim balıkçı barınaklarını koruyan taşlara benzeyen sığınakların arkasında hali ile de çok güzel değil.Sorrento dan deniz tarafına gittiğinizde sırası ile Positano, Praiano, Conca Dei Marini, Amalfi, Atrani, Ravello, Minori, Maiori, Vietri ve en son tekrar otobana çıkabileceğiniz Salerno geliyor. Bunlardan en büyüğü Amalfi, büyük limanı, meşhur katedrali, kâğıt üretim müzesi, Amalfi Denizcilik yazıtları ile ünlü şehir aynı zamanda turizme ilk açılan yerlerden.
Tüm bu kasabalar kayalıkların üzerinde dağlara doğru uzanan yollar üzerinde kurulmuş yapılar ve dik merdivenler ile inilen sahildeki bir plaj ile karakterize edilebilir.
Positano da benzer tarife uymakla beraber muhteşem manzaraları, 3 farklı plajı ve güzel otelleri ile küçük bir sayfiye kasabası. Açıklarında milyonlarca Euro değerinde yatların ve dar yollarında Ferrarilerin dolaştığı bu şirin kasaba da fiyatlar açıkçası biraz pahalı. Ama gerek otellerin manzarası gerek denizi gerek çevreye yapacağınız geziler ve çok güzel lokantaları ile buna kesinlikle değen bir romantik yer. İnsanın hiç ayrılası gelmiyor.
Burada otel seçerken dikkatli olmak lazım, tüm oteller manzaralı gözükmekler beraber daha iyi manzaralılar, otopark hizmeti veren ve kolay ulaşılabilen ve yenilenmiş odaları olanları tercih etmeye çalışmak lazım. Turizme alışkın bir yer dolayısı ile hizmet kalitesi de yüksek. Tüm bu güzellikler tabii filmlere de konu oluyor mesela “Talented Mr. Ripley” gibi. Dolayısı ile burayı Sicilya’daki Taormina ile birlikte İtalya’nın en güzel sahil kasabaları( en azından benim gördüğüm 15 tane arasından)olarak öneririm. Burası da çocukla gidilmesi için oldukça zorlu bir yer; denize genelde merdivenler ile ulaşıyorsunuz ve sayısı da hiç az değil. Ama bağlamak gerekirse nefis bir balayı, yaz tatili veya romantizm seyahati için ideal yerler denebilir.