26 Haziran 2009

Fransız Rivieriası

Chagall, Matisse, Renoir, Picasso, Alphonse Daudet, Emile Zola, Alexandre Dumas,Ernest Hemingway, Nostradamus, Napoleon, Coco Chanel gibi isimler belki bugünün şaşasından çok uzakta ama eminimki o zaman da beş duyuya hitap etmekte çok başarılı olan Cote D’azur ya da İtalya snırına yakınlaştıkça verilen isimle Fransız Riveriyasından ilham almış ünlülerden bazıları.
1720’lerde büyük veba salgını nedeni ile çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği bu yerler 19.yy da yumuşak iklimi nedeni ile gerek sanatçı gerekse kraliyet ve soylu aileler arasında popüler bir yaşam yeri haline gelmeye başlamış.1865 ‘te açılan Monte Carlo Casino’su ve biri biri adına yapılan villalar (mesela Cap Ferrat’taki Rotschild villası gibi) yeni bir dönemin başlangıcı olmuş.1920’lerde cannes ve Nice gibi şehirlerde turizmin artması, 1929’da ilk Mone Carlo Grand prix’i, savaş sonrası Cannes film festivali, su ve kış kayağının artan popülaritesi ve açılan yeni yerler ile Fransa’nın bu sahil kesmi bugün dünya turizminin odak noktalarından sayılabilir.
Az ya da çok Euro’nuz olması açısından her türlü seçeneğin olduğu bu güzelim kıyılarda biz de bir hafta hemde çocukla geçirmek üzere yola çıktık. Nice’ e THY ile gitmek hem zamanlama hemde rahatlık açısından çok kolay.
Cote D’azur’un en iyi gezme şekli bence ailesi olanlar için araba daha maceracı ruhlar içinse motorsiklet. Ama Haziran 3.haftayı geçirdinizse araç trafiği bir kabusa dönüşebilir aman dikkat. Araç seçiminde ise orta veya küçük boy araçları seçmeniz hem park kolaylığı hemde yolların darlığı açısından işinize gelebilir. Diğer önemli hususlar arasında kiraladığınız şirket bu imkanı sunuyorsa online check-in yaptırın yoksa inanılmaz kiralama kuyrukları var. Diğer bir konuda aracaın tüm sigortalarını yaptırın yoksa önemli bir rsiki üzerinizde taşımanız gerekiyor.
Bu arada her şeyin en güzelini kiralayabileceğiniz bir mekanda olduğunuzu unutmayın. Apart hotel veya villa, lüks üstü açık bri araba, sürat teknesi veya yat her şey parası karşılığında emrinizde.
Bizim seçimimiz bölgenin gençlik ve orjinalen su kayağı merkezi olan Juan Les Pins ve otel olarak Mandara Beach resort oldu. Beach dediğine bakmayın, 400 metre yürüyorsunuz ama otel tek kelime ile ev gibi. Juan les Pins aslında bir kasaba ama diğer kasabalar ile birleşmiş olduğu için sınırları ayırt etmek zor. Nice ‘e 30 dk, Cannes’e ise 15 dk. Her yer faklı tarzlarda kumlu plajlarla dolu, plajlarda restoranlar olduğu gibi barlar sokağı diyebileceğimiz kısmında çok daha gzüel lezzetler ve barlar bulmak mümkün. Sahil yürüyüşü dışında keşif amaçlı yapabileceğiniz bir tur Visiobulle denen altı şeffaf camla donatılmış tekne turu. Yaklaşık 1 saat / 12 euro olan bu tur ile Milyarderler koyu denen yere gidip hem güzel evleri hemde sualtı yaşantısını görebiliyorsunuz. Scott Fitzgerald ve Ernest hemingway’in vakti ile daimi mekanı olan bu kasaba ayrıca temmuz aylarında Dünya Caz festivaline ev sahipliği yapıyor. Bu kasabadan 3-4 km uzakta Antibes var. Burası Napoleon’un uzun süre kaldığı Fort Carre kalesine ve yıllardır dünya sosyetesinin yatlarına evsahipliği yapıyor. Ayrıca Picasso müzeside önemli bir renk katıyor. Müzeninde bulunduğu şehrin surlar ile çevrili eski kısmında ise çok güzel restoran ve barlar var ve bence mutlaka gidilmesi gerekiyor. Yakınlardaki diğer önemli yerler arasında cam işçiliği ile ünlü Biot, deniz hayvanları şovları ile ünlü Marineland ( giriş 35 euro),biraz daha mesafeli olarak da çok güzel bir ortaçağ şehri olan St Paul de vence var.
Daha evvel Nice den bahsetmi ş olabilirim. 400.000 nüfusu olan bu şehir bölgenin odağı. Otoparkları ve taksi ulaşımı pahalı olan bu şehrin de önü tamamen sahil olup bence yürüyerek veya turist treni ile rahatlıkla gezilebilir. Massene meydanı, çiçek pazarı ve lokantalar sokağı, süper manzarası ve şelaleleri ile Kale, Matisse Müzesi önemli noktalar. Yemek için Quai de Etats-Unis den Massena meydanına kadar olan bölümü ya da Cours Saley denen kısmı tercih edebilirsiniz ayrıca liman tarafında lokantalar var. Gece eğlencesi için önemli yer Wayne’s Pub.
Nice den yola devam edersek karşımıza lüks villaları ile Cap Ferrat geliyor.Meşhur Rothschild villasının olduğu bu koyda enfes evler olduğu kesin. Çocuklar içinde sevimli ve büyük sayılabilecek bir hayvanat bahçesi var.
Virajlı yollarda devam edersek karşımıza Villefranche, Beaulieu, Eze gibi Fransızların göreceli turistlerden sakındıkları daha sakin kasabaları çıkıyor. Hepsinin bir sahil kısmı birde daha ortacağdan kalan iç kesimde bölümleri var. Burada Villa Kerylos da eski bir Yunan klasiği mimarı tarzı ile önemli bir durak olabilir.
Juan Les pins den direk olarak gidilse 60 km mesafede meşhur Monaco-Monte Carlo var. Şehrin devasa binaları ve limanı ile oturulam ksımı Monaco, casino ve otelleri ile lüksün yaşatıldığı yer ise Monte carlo denebilir. Trajik bir kaza ile biten yaşamına rağmen Grace kelly herhalde buranın meşhur olmasını sağlayan ana kişi. Araba yarışları özellikle F1 de buraya çok değer katmış. Boyuna baksan 800 metrelik bir bölüm gerçek Monaco. Kraliyet sarayı, Oşinografi Müzesi, La Condomina (havuz ve alışveriş merkezi),Gazino, Cafe De Paris, Lüks oteller ana görülecek yerler arasında.
Gene Juan les Pins’e dönersek bu sefer aslında the Var diye anılan batı bölüme doğru yola çıkabiliriz. En yakın yer Cannes;saat 18 civarı başlayan lüks yaşamin kalbi şehrİn La Croissette denen ve meşhur Carlton otelin civarından başlayıp La Castre denen kale/müze kısmına kadar olan sahilde atıyor. Anlatılmaz , yaşanılması gereken bir lüks hakim şehire. 1946’dan beri düzenlenen film festivali yaklaşık bir 100,000 kişiyi çekiyor şehre. Mütevazi bir Hamburger bile 17 Euro edebiliyor. Şehrin hemen 15 dk açığında Lerins adaları ve yakaşık 20 km kuzeyinde dünyanın parfüm üretim merkezi Grasse yer alıyor.
Cannes dan devam edersek trafikli yolumuz bizi Frejus (önemli bir ortaçağ kasabası ama hayvanat bahçesi ve lunaparkı da ünlü), St Raphael, plajı ile ünlü Ste Maxime kasabalarına götürüyor. Trafiği aşarsanız buranın bence iki incisinden biri olan Port Giramud’a geliyorsunuz. Burası bir çeşit Venedik. Bir yüzyıllık geçmişi var ama son elli senede bugunkü mimariye kavuşmuş. 7 km kanal, 2500 ve, 3000 tekne, deniz kısmı tamamen sahil, inanılmaz sempatik bir yer. Mutlaka elektrikli küçük tekneler veya resmi tur teknesi ile gezin derim.
Ve nihai durak St tropez;Quai Frederic Mistral yani ana limana gittiğinizde bu sempatik kasabaıyı (Porto fino , Marbella gibi) hemen hissetmeniz mümkün. Sokak Sanatçılarının biribirinden güzel resimleri, süper lüks teknelere nazır bar ve restoranları, şirin butikleri ile çok sıcak bir yer. Daracık bir ara sokak sizi Place des Lices’e bağlıyor ki burada bir dizi restoran ve oteller var. Plajlar kasabanın dışında mesela meşhur Tahiti beach. La Fontanette denen yerde inanılmaz kumlu ve manzaralı bir kumsal.
Peki gelelim bu seyahatin diğer öğretilerine; araç kullanırken azami dikkat, yayalara verilen önem yüksek, gördüğünüz yerde durum ama otobanda bizden farksızlar ona göre. Trafik çok onun için 20 km mesafeyi yarım saatten az alamazsanız şaşırmayın. Her bütçeye yemek var onun için sorun değil. Fransızlar için öğen yemeği uzun bir seronomi ama servis yavaş onun için aç oturmayın, geç kalmayın ve tadını çkarın. Öğlen yemeğinde rose şarap çok şaşırtıcı değil, deneyin.Kir, farklı house wine şaraplar, etler, Lavanta Balı, değişik peynirler, kaz ciğeri denenmesi gerekenler arasında. Ortalama yemekler normalde içki hariç kişi başı 25-30 euro civarı ama ucuz ve güzel olsun derseniz 4-5 euroluk devasa sandöviçler ne güne duruyor üstüne de bol çikolatalı krep.
İngilizce anlamaları ama konuşmamaları yaygın bir durum ama çoğunlukla bu yörede daha çok turist odaklılar. Yanınıza da mutlaka bozuk para taşıyın çünkü devamlı ihtiyacınız oluyor. Şehirler arası yollar paralı, kredi kartı, ödemeli kart ya da bozuk para ile geçiş mümkün. Nice havalimanından geri dönüyorsanız değişik peynir ve şaraplardan oluşan hediyelikler mümkün. Araç kiraladıysanız terminal 2 de bırakmanızı istiyorlar halbuki uçuşlar terminal 1’den. Arada shuttle çalışıyor ama eşya taşımak zahmetli. Hepinize güzel gezmeler.