20 Haziran 2004

SİCİLYA

“Trinacria” yani 3 köşeli ada; 3 ayrı denize olan kıyıları ve yaklaşık 2000 senelik tarihi ile Akdeniz’in bu en büyük adası, bir modern dünya erkeği için muhteşem denizleri ve aslında sayıca pek de fazla olmayan esmer İtalyan güzellerinden daha çok olağanüstü yemekleri ve özellikle Palermo’ da bulunan yüzlerce ayakkabı mağazası ile hitap ediyor denebilir.

1000 km den fazla sahile kıyısı olan Sicilya bugün İtalya’nın en büyük bölgesi ve aynı zamanda Palermo’da İtalya’nın en büyük beşinci kenti. Kendisi bir ada olmakla birlikte Aeloian, Egadi ve Pelagi adaları ile aynı zamanda bir adalar zinciri. Bunlardan dalmak için olağanüstü fırsatlar sunduğu bilinen Lampedusa , Avrupa’nın en güney noktasını oluşturuyor. Bu ada Tunus’tan sadece 113 km uzakta.

Yunanlılar, Romalılar, Kartacalılar,Bizanslılar,Araplar, Normanlar, Burbonlar bu adayı işgal eden ve arkasında farklı eserler bırakan devletlerin başlıcaları.1860 isyanı ile İtalya ile birleşen ada, 1946’tıdan beri özerk bir bölge olarak İtalya’ya bağlı.

Oldukça hırçın bir doğaya sahip Sicilya tarih boyunca doğal felaketler ile karşılaşmış.1693’te batı bölgesi depremi, 1669’da Etna’nın püskürmesi sonucu Katanya’nın zarar görmesi, 1908 Messina depremi ki 100,000 civarında ölü olduğu rivayet ediliyor, 1923-71 ve 2001 Etna yanardağ patlaması sadece birkaç örnek.

Sicilya’nın bir başka renkli tarihi de Mafya’nın doğduğu yer olması.. Sebepleri net olmamakla birlikte Mafya veya organize suç gerçeği bu güzel adayı oldukça uğraştırmış ve 90’larda zirveye varmış. 1987’de çok sayıda Mafya üyesinin mahkum edilmesi sonucu başlayan savaş 1992’de ünlü savcılar Falcone ve Borsellino’nun öldürülmesi ile kızışmış ama 1995’de Mafya Babası Toto Riina’nın yakalanması sonucu mafya’nın etkinliği düşmeye başlamış. Bugün sıradan bir turist olarak mafya’nın varlığını hissetmek pek mümkün değil.

Genel olarak adayı dörde ayırabiliriz. Biraz daha Arap etkileri de hissedilen Palermo ‘nun domine ettiği Kuzey-batı, Messina, Katanya, Taormina gibi şehirleri ile Kuzey-doğu, Agrigento ve Sciaccio gibi tarihi şehirleri ve Akdeniz’e bakan kıyıları ile Güney-batı, Siracusa ve Ragusa’nın bulunduğu Güney-doğu. Bu yerler gerek kültürleri gerek dilleri gerekse doğası ve yapılaşma şekilleri ile oldukça farklılıklar göstermekte. Benim favorim doğaları ve turist olarak görebileceklerinizi çokluğu sebebi ile daha çok Kuzey bölgeleri.

Tartışmasız favori şehir ise kayalıklara yerleşmiş ve üç tane birbirinden güzel koya bakan Taormina. 1988’de çekilmiş ve ünlü dalgıç Mayol’un hayatını anlatan Luc Besson filmi “Big Blue’de yer alan bu şehir şu anda Sicilya turizminin başkenti. Nefis manzarası, lokantaları, dükkanları, 550 kişilik ve konserle için kullanılan anfi tiyatrosu, hemen dibindeki muhteşem denizi ile gerçekten soluk kesici bir yer.

Söz filmlerden açılmışken adada çekilen diğer ünlü filmler Baba, Cinema Paradiso ve şu aralar Ocean Eleven-2 (Ocean Twelve diye geçiyor ve Trapani yöresinde çekiliyor.)

Bu arada Sicilyalıların enteresan bir şehirleşme mantığı da var. Özellikle kayalara ve oldukça yükseğe yapılan şehirler gayet enteresan. Bazı bölgelerde Sicilyalıların deniz kenarında kendilerine ait bir kulübeleri var. Numaralı , içinde deniz ile ilgili eşyaların sığabileceği bu kulübeler küçük birer site gibiler. Turist olarak ancak bunların önünde ayrılmış yerlerden denize girebiliyorsun. Ama bunun yanı sıra kilometrelerce uzayan kumsallar ve özellikle doğu sahilinde nefis kayalıklar var.

Dalmayı sevenler için Palermo yakınındaki Ustica bir denizaltı üniversitesi niteliğinde.Ayrıca Egoie adaları, Lampedusa, Pantelleria adaları ve Taormina sahilleri de nefis olanaklar sunuyor.

Yükseklere çıkmayı sevenler için Avrupa’nın en büyük ve hala aktif volkanı Etna inanılmaz bir deneyim yaşatacaktır.Eski adı Mongibello (latin-arapça karışımı dağların dağı) olan bu dağ, patlamadığı zamanlar yazın yürüyüş turları kışın ise kayak için elverişli olanaklar sunuyorJ Püskürme sonucu çevreye yayılan maddeler bir çeşit gübre etkisi gösterdiği için inanılmaz bir yeşillik ve narenciye üretim merkezi olan bu dağın ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. En son 2003’te hafifçe püsküren dağ 2001’de patlayarak 2700metredki teleferiği yıkmış ve 2001 metrede dinlenme tesislerinin hemen önüne kadar lav nehri akmış. Bu ilginç manzarayı görmek için güney rotasını kullanarak Sapienze Refuge isimli kratere giden turist minibüslerin kalktığı noktaya çıkmanız yeterli olacaktır. Buradaki La Capannia restorana özellikle iyi bakın çünkü lav nehri bu noktada, tam lokanta duvarında durmuş.

Bu bereketli topraklarda Avrupa’nın en iyi zeytinyağları, oldukça kaliteli şaraplar üretilen üzümleri, bol miktarda portakal ve çok lezzetli limonlar yetişmekte. Bu meyvalardan yapılan likörler özellikle Lemonçello tatmadan dönmemek lazım.

Eğer tarihten hoşlanıyorsanız tüm şehirlerde göreceğiniz kalıntı, kilise ve kalelerin yanısıra Agrigento’da Vale Dei Templi, Syracuse, Noto ilginizi çekecektir. Bu arada Palermo-Agrigento yolu üzerinde, denizden 750 metre yükseklikteki sarp bir kayada yer alan Mussomeli kalesi de oldukça ilginç.

Bu kadar büyük bir adada ulaşım için oldukça farklı seçenekler var.Benim denediklerimden tren ve otobüs sabırlı olduğunuz sürece oldukça uygun fiyatlı ve güvenilir bir alternatif. Oldukça düzgün otoban ve devlet yollarının bulunduğu adada günlüğü USD 60 ile 70 arasında bir orta sınıf özellikle dizel araba ise en ideal seçenek. Bu noktada tabii bazı zorlukları da göze almak lazım. Bunlardan biri trafik işaretlemeleri; bir çok noktada takip etmekte olduğunuz levhalar bir anda kayboluyor ve kilometrelerce yanlış yolda gidiyorsunuz. İkincisi İtalyan sürücülerin de yol vermemeye veya yol kesmeye çok yatkın olmaları. Bun bir istisnası şehirler; orada araçlar yayalara yol vermekte oldukça hassaslar. Park etmek de zaman zaman önemli bir sorun. Turistik yerlerde gündüz park etmek size 15 Euro gibi rakamlara mal olabilir. Kiralık araçların en önemli sorunu ise özellikle küçük şirketlerin ofislerinin sadece havalimanında olmasından dolayı aracı geri vermekte yaşanan zaman kayıpları.
Scooter veya diğer motorsiklet sınıfları da adada oldukça yaygın ama bu aletlerin kullanım kültürü de çok dikkatli olmayı gerektiriyor. Turistik yerlerde scooter fiyatları günlük 25 Euro civarı.

Ada da iki büyük ve uluslararası havalimanı olan şehir var. Biri Palermo diğer ise Katanya. Her iki şehirde sadece yaya gezmek için oldukça büyükler. Bu açısından otobüsü kullanmak şart. İlginç bir durum taksilerin sadece telefon ile çağrılabiliyor olması ve tek yön uygulamaları yüzünden çoğu zaman kısa mesafede oldukça pahalıya mal olması.

Palermo 2.dünya savaşı sırasında yapılan bombalanmadan çok hasar görmüş ve sonrada bizdeki duruma benzer şekilde yolsuzluk ve mafya etkisi ile çarpık şehirleşmiş. Ancak son yıllarda tekrar düzelme eğilimine girmiş. 12.yy’da yapılmış olan Maria Assunta Katedrali, Piazza Marina, Avrupa’nın 3.büyük operası kabul edilen Teatro Massimo, Teatro Politeama Garibaldi, Piazza Peritoria, Palazzo de Normani, Dan Givanni degli Eremiti kilisesi önemli turistik yerler.
Biraz daha cesareti olan ve toplu ulaşım araçları kullananlar için Mondello hoş bir sahil kasabası. Benim tavsiyem ise trenle bir saatlik mesafedeki Cefalu. Hem sahili ve denizi hem de çok hoş sokakları ve restoranları ile oldukça güzel bir şehir.Şehrin önemli sembolü Duomo meydanındaki nefis katedral.

Sicilya’daki diğer büyük şehirde Katanya. 1669’da lavların sınırına dayandığı bu şehir önemli bir liman. Bunun yanı sıra Etnea caddesindeki alışveriş imkanları, Duomo Meydanı-ki bu tüm İtalyan şehirlerinde mutlaka olan ve bizdeki Atatürk meydanına benzeyen bir anlayış-ve kilometrelerce olan kumluk sahili ile çok zaman harcamanıza değmeyecek bir şehir. Buradan Taormina’ya olan yol üzerindeki sahil kasabaları Acitrezza ve Aci Castello çok daha şirin yerleşim yerleri.

Özellikle Palermo’da ayakkabı alışverişin özellikle indirim dönemi olan Temmuz’da çok bereketli olacağını zaten belirtmiştim. Bunun dışında adadan zeytinyağı, şarap, makarna, likör, peynir ve tatlı ürünler alınabilir. El sanatlarına meraklı olanlar içinde özellikle seramik ürünleri enteresan.

Geldik yemek bölümüne; Sicilya mutfağı başlı başına bir turizm kolu. Farklı kültür ve bereketli toprakların getirdiği bolluk çok çeşitli yemek türlerinin gelişmesine olanak vermiş.
Servis anlayışının oldukça kötü olduğu bu ülkede sabırlı olmanız ve İtalyanca bilmiyorsanız mutlaka pratik bir sözlük ile hareket etmeniz gerektiğini söyleyeyim. Ama bu durum yemekten alacağınız zevkin yanında çok küçük bir kusur kalacaktır.

Sabah kahvaltısının temelini büyük kruvasanlar oluşturmakta. Genelde çok çeşitli marmelat ya da dondurma eşliğinde yenen bu öğünde çok çeşitli meyve suları içmeniz mümkün. Benim denediğim yerlerin hepsinde kahve tadları oldukça kötü idi, bu da İtalyan kahvesine inananlar için büyük bir düş kırıklığı olsa gerek.

Öğlen yemekleri için dikkatli olmanız lazım çünkü saat 15.00’da çoğu yer kapatıyor ve tekrar saat 20.00 gibi açıyorlar.

Benim önereceğim yiyecekler ama özellikle farklı usullerde Kılıçbalığı kızartması, içi doldurulmuş sardalye (Sarde e Beccafio), her türlü midye, ahtapot, karides, Antipasto frutti di mare, Arancine, Cuscus alla Trapese, Pasta alla Norma, Deniz ürünlü risotto. Tatlı olarak keçi peynirinden yapılan Cassata ve Cannoli, bol bol tropik meyve özellikle ananas ve kavun. Bulabildiğiniz her yerde yerel yapılan şaraplar. Et isterseniz ise şarap sosunda yapılan etler.
İyi bir yemek adama başı1/4 litre yerel şarap eşliğinde ortalama 25 Euro tutuyor.

Palermo’da tavsiye edebileceğim lokantalar Borgo Blu, Cucina Papoff, Uglo, Alla Fermata di Porta Carini.

Uluslararası turizme henüz yeni açılan bu nefis adayı mutlaka planlarınız içine alın önerimle iyi yolculuklar.

8 Haziran 2004

AVRUPA’NIN KÜLTÜR BAŞKENTİNDE 3 GÜN



Viyana hiç tartışmasız Avrupa’nın sanat açısından en önemli merkezi ama eğer sanat yönünüz çok kuvvetli değilse bile bu güzel şehirde geçireceğiniz kısıtlı zamanda göreceğiniz çok şey var.

Bu yazıda sabahtan akşama kadar sanatla yaşayan bir şehirde plansız gezmek isteyen bir turistik bakış açısı bulacaksınız.

Her şeyden önce Viyana ve Avusturya tarihine bir bakalım;Bugünkü Avusturya’nın sınır komşuları Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Slovenya, İsvçre ve Almanya’dır. Bu kadar farklı yapıdaki ülkeye transit geçiş noktası olan Viyana ve Avusturya tarihi Taş çağına kadar dayansa da, Kutsal roma imparatorluğu zamanında Babensberg Düklerine verilmesi ile ilk önemli şehirleşme hareketini başladığını söyleyebiliriz.

13.yy’da Habsburgların eline geçen 16 yy’da Osmanlılar tarafından devamlı tehdit edilse de ayakta durmuş ve 1683’te Osmanlıların nihai yenilgiye uğraması ile yıldızı parlamaya başlamıştır. 17 yy’dan itibaren bir Kültür ve Sanat merkezi olmaya başlayan Viyana önce Barok Mimari daha sonra da Klasik Müzik alanında gelişme gösterirken 19 yy’da arka arkaya önce Napolyon tarafından işgal sonra da ekonomik buhran ve 1848 ihtilali ile sarsılmıştır.

Ekonomik kökenli göçler ile büyüyen şehir “Yüzyıl Dönümü” tabir edilen entelektüel gelişimleri ile de anılmaya başlandı. Birinci dünya savaı sonrasında 1918’de Habsburg imparatorluğunu sona ermesi ile 50 milyonluk imparatorluk yerine 7 milyonluk bir devlet doğdu. Hitler’in 1938’de Avusturya’yı ilhak etmesi ve 2.Dünya savaşı ve şehrin müttefiklerce paylaşılarak yönetildiği 45-55 dönemi sonrasında 1955’te Avusturya Cumhuriyeti ilan edilmesi ile Viyana tekrar hareketlenmeye başladı.

1995’de Avrupa Birliğine giren Viyana bugün yaklaşık 2 milyonluk bir nüfusa sahiptir.

Sanat tarihi açısından Viyana, Barok ve Rokoko Mimari ( aralarında Belvedere Sarayları, Kış Binicilik Okulu, Schönbrunn sarayları sayılabilir.) Klasik Müzik Sanatçıları (Gluck, Haydn, Viyano Flarmoni Orkestrası), Uygulamalı sanatlar ( Burggarten, Biedermeier Evleri, Hundertwasserhaus), Yüzyıl Dönümü tabir edilen 20.yy sanatçı ve düşünürleri ( Freud, Gustav Klimt, Otto Wagner, Adolf Loos) ile dünya kültür tarihinde yerini almıştır.

Viyana’da 3-5 gün arası kalacak bir kişinin seçenekleri neler olabilir? Her şeyden önce Viyana’nın kalbi Stephansdom Katedrali ve meydanı, Schönbrunn ve Belvedere sarayları, Opera Binası, Burgtheater Kış Binicilik Okul ve özellikle eğitimli atların sabah antremanları, Hoff burg, yiyecek ve eski eşyaların satıldığı Naschmarkt, hemen yanında Otto Wagner Evleri Sigmund Freud Müzesi, Uygulamalı Sanatlar Müzesi, Güzel Sanatlar Akademisi, Kent Tarihi Müzesi, Albertina Müzesi, Haydn Müzesi, Mozart’ın bir süre yaşadığı Figarohaus , altın kubbesi ile Sezession Binası görebileceğiniz önemli yerler.

Biraz farklı Viyana görmek isteyenler için çok geniş bir lunapark olan ve 2 yüzyıllık tarihi olan Prater, değişik mimarisi ile Hundertwasserhaus evleri, nefis nehir manzarası ve eğlence yerleri ile Donau Insel, modern yerleşim merkezi ile UNO City, Tuna parkı ve gözlem kulesi değişik seçenekler sunar.

Eğer şehirden biraz uzaklaşma isterseniz iki ilginç önerim olabilir. Biri Grinzig; Viyana Kuşatmaları sırasında Türkler ve daha sonra da Napolyon tarafından yıkılmış olan bu yer Viyana’nın en ünlü Heuriger- yani kendi sarabını üreten restoranlar- köyüdür. Mevsiminde bağbozumu seyretmek veya akşamları saat yediden sonra müzik eşliğinde açık büfe ve nefis şaraplar ile vakit geçirmek isteyebileceğiniz bu mekan gündüzleri de Polonezköye’e benzeyen bir hava taşımakta.

Eğer Viyana’ya uzaktan bakıp panaromik bir görüş elde etmek isterseniz 500 metre yüksekliğindeki Kahlenberg- aynı zamanda Beethoven’in yazlarını geçirdiği yer olarak da bilinir ve bir anıt bulunur- size doyumsuz bir manzara sunabilir.

Bütün bu yerleri gezmekten yorulduysanız sıra geldi Viyana yaşam kültürünün önemli bir parçası olan yeme-içmeye. Viyana kültüründe klasik 3 öğünün yanı sıra öğle öncesi hafif yemek anlamına “Gabelfrühstück” ve her şeyden önemlisi akşamüstü beş çayına benzer “Jause” bulunmaktadır. Standart ve hafif yemekler için “Beisl” denen ahşap zemin, sade tasarım ve basit menülü çeşitleri olan yerler bulunmaktadır. “Wirsthauser” veya “Gasthauser “denen biraz daha sofistike lokantalar, basit yemekler/alkollü içeceklerin yanısıra kahve ve pastaları ile ünlü Konditorei’ler , Cafeler ve kendi ürettikleri şarapları ile Heurige’ler Viyana yaşantısının önemli merkezleridir.

Yemeklerde tabii ilk seçenek Schnitzel ve Gulaş olmalıdır. Bunun yanısıra çeşitli sosisler, hamur işleri ve sandöviçler, sıcak etlerden oluşan köy tabağı Bauernschmus, Tafelspitz, ringa balığından Heringsalat denenmesi gereken yemeklerden. Yemeklere eşlik etmek için özellikle Gürner Veltliner, Blaufrankrich gibi şaraplar, Kaiser, Gosser ve Edelweiss tercih edilebilir.

Tatlılar tarafından meşhur Sachertorte, Elmalı Pay, Avusturya usulü krepler olan Palatschinken, Dobostorte, Linzertorte ve dondurmalar sayılabilir. Yanında meşhur viyana kahveleri Brauner, Melange, Einspanner, Maria Theresa olursa tadı daha da nefis olacaktır. Nerede mi içilir; Landtmann, Central, tarih boyunca hiç değişmemiş gibi olan Hawelka, Mozart’ın eserlerini çaldığı Frauenhuber, Demel, Hotel Sacher en ilgi çekici mekanlardan. Dondurmacı da Tichy tek seçenek.

Gelişmiş metro ve tramvay/otobüs seçenekleri istemeyen ve yemek üstü alışveriş amaçlı yürüyüş yapmak isteyenlerin tercihi Graben, Kohlmarkt, Kartnerstrasse, Mariahilferstrasse olmalı derim. Özellikle alınması gereken ürünler arasından çukulata-tabii ki Salzburger Mozartkugeln- şarap, kahve, cam eşyalar, kitap yer alabilir.

Müzikal ve konser seçenekleri için gerek açık ofislerden gerekse online bilet temini mümkün ama talepten dolayı çok önceden başvurmak gerekiyor.

İlkbahar ayları Viyan’nın en güzel zamanları olsa gerek ama gitmek isteyenler için dikkat otellerde yer bulmak gerçekten oldukça zor.

Avrupa’nın bu muhteşem şehrini görmek isteyenler için “Gute Reise” diyelim.