24 Ağustos 2014

Tarihi Yaratan Sehirlerden Berlin

Benim gibi 2.Dunya savaşı üzerine onlarca kitap okumuş ve film izlemiş biri için Berlin bir çeşit kutsal şehir sayılır ama görmek için uzun sure beklemek gerekti. Sonunda yaz tatilinin bir kısmını ayırıp gitme sansımız oldu aslında bu hali ile bile pek yaz sıcaklığı yasayan bir şehir olmadığını düşünürsek aslında gitmek için kotu bir zaman değil. Aslında Berlin Almanya tarihi boyunca kurulan imparatorluklara başkentlik etmiş bir şehir ama 1933 de Hitlerin basa gelmesi ile dünyaya uzun yıllar barış değil bir savaş başkenti olarak tanıtılmış oldu. Savaşta çok tahrip olan ve Hitlerin ölümüne tanıklık eden şehir daha sonra 4 ülkenin kontrolünde bir zaman geçirdikten sonra 1949 da iki Almanya nin ayrılmasında da arada kalmış oldu. 1950 lerde iki süper gücün hesaplaşmanın merkezinde yer alan Berlin 1961 de başlatılan duvar ile ayrılma hikâyesi ile 1989 a kadar çok sıkıntılı zamanlar yasadı. Ayni donemde ilginçtir ki Türkler tarafından yoğun bir yerlesime sahne oldu ve bugün neredeyse çoğunluk seviyesine eşit bir Türk toplumu orada özellikle Kreuzberg ve civarında yasamakta Bugün Berlin sanki yasadığı sıkıntıları unutturmak istercesine inşa ve yenilenme halinde. Dubai den ve İstanbul’dan sonra en çok vinci orada gördüm desem abartmış olmam. Berlin bekar, evli veya çocuklu her şekilde herkese hitap eden bir şehir ve özellikle müzeleri ve canlı yasamı ile dikkat çekici. Havalimanlarının bu sehire yakışmayacak kadar kotu olduğunu vurgulayarak gezimize başlayalım. Biz Tegel i kullandık eski Ankara/ İzmir cinsi bir havalimanı ama diğerleri de daha iyi durumda değilmiş. Bu arada savaşın meşhur havalimanı Tempelhof bugün sehirin ortasında bir parka dönüştürülmüş ve bayağı ilginç görüntüler veriyor. Sehrin ortasına Mitte deniyor ve bu bölge her yere eşit mesafede ve kalmaya elverişli. Havalimanından 30 Euro dan daha ucuz bir rakama ve büyük bir ihtimalle bir Türk taksi şoförü ile ulaşıyorsunuz. Mitte de kalıyorsanız zaten tarihi Berlin de kalıyorsunuz demektir. 30 seneye yakın soğuk savaşın simgesi olan Berlin Duvarı’ndan bugün geriye çok az bir eser kalmış. O dönmeler ve halen Berlin in en önemli caddelerinden olan unter der Linden de gördüğünüz renkli borular duvarın sınırlarını hatırlatmak için konmuş. Aslında duvar bir gecede yapılan bir yapı değil. İlk sinyali 13 Ağustos 1961 de bir gece Rus tankları ve DDR askerlerinin sehim kendi taraflarından batıya girişlerini n engellemesi ile başlamış. Ekim sonlarında filmlere de konu olan meşhur check point Charlie denen yerde Rus ve ABD tankları karsı karşıya geldiğinde 3.Dunya savası başlaması an meselesi olarak görülmüş. Yıllar içinde duvar iki duvar arasında geçilmesi yasak bölgeye dönüşmüş ama yüzlerce kişi de farklı yöntemler ile kaçmayı basarmış. 9 Kasım 1989 da Glasnost ortamı sırasında bir basın röportajı sırasında söylenen geçişlere izin vereceğiz tadandaki bir söylemin arakasından duvar neredeyse bir günde yıkılır hale gelmiş ve 2 yıl içinde neredeyse izi kalmamış. Bu tarihi hikayeden sonra Berlin de neler var bakalım; Mitte den başlayan yolculuğunuzda tarihi Unter Der Lindern ve sonundaki Branderburger tor ve Reichstag ana ziyaret noktaları. Bu arada ayni bölgede Friedrich strasse de tarihi önemli olan ama bugün daha ticari ve dükkânların olduğu bir yer. Unter der Linde nin basını eğer Berliner Dom kabul edersek çok güzel bir kilise olduğun söylemem lazım, hemen yolun başında Müzeler adasındasınız demektir ki burada 5 adet müze yer alıyor. Bunlardan birisi ise ne yazık ki Türkiye den nerdeyse tamamı sökülerek getirilen Bergama antik kentinin olduğu Pergamon müzesi. Unter der Linden in üzerinde neredeyse her bina tarihi ve baktığınızda hepsi sağlam gözüküyor hâlbuki şehir inanılmaz bombalanmıştı. Dolayışı ile isten sermaye ve bilgi bir araya gelip inanılmaz bir renovasyon yapılmış olduğu belli. Reichstag bugün de önemli işleve sahip ama Nazi Almanya sinin mabedi desek yalan olmaz. Brandenburger tor ise tarih boyunca muzaffer komutanların şehre giriş yeri olmuş.. Bu kapıdan bakınca gözüken ilerideki anıt Siegessaule yani Zafer Aniti. Bu arada Branderburger Kapısından hemen evvel solda hotel Adlon da tarihe tanıklık eden otellerden biri, gene kapının biraz ilerinden 2006 civarı yapılmış soykırım aniti var ki ben pek anlamlı bulamadım. Daha çok çocuk oyun alanı gibi duruyor. Buradan sehir ortasından gecen Spree nehrini geçerseniz hemen karsınıza çok güzel ve bayağı da işlevsel olan Tren Garı geliyor. Buraya kadar gelmişken mutlaka Naturkunden Museum yani Doğa Tarihi müzesine gidin. Dünyanın bilinen en uzun dinozor fosilini görmenin ötesinde evrim teorisi ve müzecilik konusunda da süper enteresan deneyimler içeriyor ve buna karşın ucuz bir müze. Yolumuza ayni yöreden devam edersek aslında Spree nehri boyunca beach partiler bile yapılan enteresan yerler göreceksiniz . Bir Bodrum, Cesme değil ama eğlence ve unutmayalım ki Berlin Avrupa’nın en çok gece kulübü bulunan sehri. Gene Berlin halen basili kitabin ve kitapçının çok olduğu bir şehir dolaysı ile bir çok yerde elektronik değil basili formatta kitap okuyan insan görmek mümkün. Tekrar nehrin karsına Bundestag a yakın bir yerden geçtikten sonra Berlin in en büyük parkı olan ve New York için Central park neyse Berlin için de aynisi olan Tiergarten a geliyorsunuz. Adi aslında hayvanat bahçesi ama burası içinde gollerin, botanik ve gerçek hayvanat bahçelerinin olduğu ve yürüyüş yollarında bile süper heykellerin olduğu bir yer. Buradan parkın ortasından direk yürüdüğünüzde sizi Berlin’in en önemli yerlerinden biri olan ve Bağdat caddesi diyebileceğimiz Kurfurstendamm a geliyoruz ama buraya gelmişken önce muhteşem hayvanat bahçesine mutlaka uğramak lazım. Bir kaç tane uluslararası taninmiş hayvanat bahçesi gördüm ama bu gördüklerim arasında bir numara. Hayvan çeşitliliği, altyapısı, düzeni ve temizliği hatta yemekleri bile cok başarılı. Gezmek saatler alıyor ama çocuklu iseniz mutlaka uğrayın, ihmal etmeyin. Fiyatı da makul 35 Euro karışlığında 3 çocuk ve 2 yetişkin gezebiliyorsunuz. Hayvanat bahçesinden çıktığınızda ise Memorial Church ile birlikte meşhur Kurfurstendamm a geliyorsunuz.. Oldukça uzun bir cadde. Üzeri mağaza ve yemek ile ilgili yerler ile dolu ve sonuna doğru Berlin in en büyük ve eski alışveriş merkezi KaDeWe geliyor. Bence gayet başarılı bir alışveriş merkezi ve oldukça da güzel bir bina. Devam ederseniz ki burada artık yürümek değil ulaşım araçlarını tercih ederek Berlin in en önemli meydani Potsdamer platz a geliyorsunuz. Meydan hem tarihi hem de kültürel acıdan önemli. 1920 ler de Avrupa’nın en önemli eğlence merkezi olan bu meydan savaşta en çok bombalanan yerlerden biri ve savaş sonrası bos bir arazi olarak şehrin dörde bölündüğü noktada ortada kalmış bir yer. Daha sonra Berlin’in en önemli projelerinden biri ile Sony ve Daimlerin destekleri ile bugünkü modern işyerleri, sinema ve meydanin olduğu hale getirilmiş. Ayni zamanda halen büyük boy ve grafiti dolu duvar kalıntıları ile resim çektirebileceğiniz sayılı yerlerden biri. Kompleks içerisinde legoland, IMAX sinema, güzel restoranlar ve tarihi Kaisersaal var. Burası 1920 lerden korunarak gelmiş bir duvar ki duvar deyip geçmeyin camla korunan çok güzel bir görüntüsü var ve içerinde gene orijinaline sadik kalınarak yapılmış restorandan oluşuyor. Ayrıca gene ayni meydanda 96 metreden Berlin’e bakma olanağı veren Panoroma punkt da gayet turistik. Buradan şehrin güneyine inerseniz kendinizi biraz Türkiye ye gelmiş gibi düşünebilirsiniz. Burası meşhur Kreuzberg ama yolda henüz 2.dünya savasının ruhu sizi takip etmekte. İlk önemli yer Topographie des Terrors denen eski Gestapo ve SS kuvvetlerinin merkezleri yani 2.dunya savasının planlandığı ve insanlara işkence edilen yerler dolayışı ile terörün izleri diye tanıtılıyor. Buradan devam ettiğinizde ise belki en çok bilinen simge yer olan Checkpoint Charlie geliyor. Buranın önemi 1961-1990 arasında Bati ve Doğu Berlin arsındaki tek geçiş noktası olmasından geliyor. Tabii su anda gittiğinizde eski meşhur bariyerli aralarında 10 metrelik yol olan ve filmlerde casusların değiş tokuş edildiği yer olarak gördüğünüz görüntü pek yok. Caddenin ortasında bir simge kulübe ve iki tarafından büyük boy bir ABD ve SSCB asker resmi var. Kalanı sizin hayal gücünüze kalmış ama yardımcı olmak için hemen yanında Blackbox Cold War center ve eskiden gözetleme kulübesi olan Haus am Checkpoint Charlie var. Biraz ileride Yahudi müzesi ile tarihe biraz ara veriyoruz. Kreuzberg aslinda daha çok alt ekonomik gelir grubuna hitap eden bir yer iken 2 Dünya savaşı sonrasında sanatçıların, azınlıkların, yabancıların yerleştiği bir yer haline gelmiş. Türklerin baskınlığı net olsa da ayni zamanda çok lüks konutlara da ev sahipliği yapan ve duvarın ne net olarak geçip ikiye bölmüş olduğu enteresan bir yer. Yolumuza Doğu Berlin’e doğru devam edersek hedefimiz Alexanderplatz olacaktır. Burada ana simge yer TV kulesi ve tepesine çıkılabildiği için de sıkça ziyaret edilen bir yer. Bunun dışında Nikolai kilisesi, Rotes rathaus, Marien Kilisesi ve DDR yani eski Doğu Almanya yaşantısını gösteren müze enteresan yerler arasında. Burada göreceğiniz alışveriş merkezlerini KaDeWe ile karşılaştırdığınız da aslında iki toplumun zamanında nasıl farklı refah seviyesinde olduğunu görebilirsiniz. Burası özellikle gençlerin geldiği çok kalabalık bir meydan olduğunu da belirtmeliyim. Tabii bu turun eksik bir yeri var biraz kuzeyde kaldığı için pas geçtik ama Charlottenberg sarayı da vaktiniz kalırsa görmeniz gereken enteresan yerler arasında. Berlin’i gezdim vaktim var sehirin dışında ne var derseniz tabii ki gene tarihi önemi olan bir yer , bir toplama kampı olan Sachenhausen ve Avrupa nin en önemli saraylarından olan Park Sanssouci nin olduğu ve savaşta en çok bombalanan yerlerden Potsdam seçenek olabilir. Burası Stalin, Truman ve Churchill in meşhur savaşın bitişi ile ilgili kararları aldıkları ve resimleri ile meşhur olan kent. Son olarak yararlı öğütler arasında devamlı yağmur yağma olasılığı olduğu için tedarikli olmanız, Almanya da halen dükkânlar erken kapandığı için cok planlı olmanız ve Berlin’i Berlin yapan yeme ve eğlence yaşantısına mutlaka zaman ayırmanız gelecektir. Tipik Berlin Ayrıca tatlıların, şarapların, biraların çeşitliliği ve kalitesinden bahsetmeme gerek yok herhalde. Mutlaka bir Brezel yani tuzlu simit ile Berlinler Pilsner denemenizi öneririm. Birde Berlin er Weisse mit Schuss denen ve şarap bardaklarında sunulan fermente buğday birası ile renk veren tatlı bir şurubun karışmandan oluşan içki de denenebilir. KaDeWe dışında süper dizaynı olan Lafayette, Karstadt, Alexa ve Potsdamer Plazt Arkaden diğer çok katli alışveriş merkezleri. Berlin tarihi ile meşhur olduğu için çok sayıda güzel hediyelik eşya üretilmiş ve almaya değer. Eğlence konusunda Berlin’in Avrupa’nın bir numaralı clubbing şehri olduğu hatırlatmakta yarar var. Aklımıza gelmişken gündüz şehrin dolaşmanın eğlenceli bir yolu bisiklet kullanmak olabilir çünkü şehrin bir çok yerinde kendilerine ait yolları ve park yerleri var, Böylece 4 günlük Berlin gezimizin sonuna geliyoruz. Basta da söylediğim gibi eğer dünyanın 1910-1990 arasındaki tarihine meraklı iseniz `wir fahren nach Berlin` veya Kennedy nin meşhur söylemi ile `Ich bin ein Berliner`. Aufwiedersehen

Hiç yorum yok: