22 Mayıs 2006

ENLERİN VE İLKLERİN ŞEHRİ CHICAGO

Ne New York kadar dinamik, ne San Fransisco kadar romantik ne Las Vegas gibi şaşalı, ne Boston gibi hoş....İlk bakışta ABD’nin 3.büyük şehri Chicago bunların hiç birini size sunmuyor. Ama tanıdıkça, gezdikçe bu şehrin ne inanılmaz bir yer olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

Yerlilerin dili ile “Checagou”; belki de bir zamanlar topraklarından yetişen soğanlardan almış ismini. Ama günümüzde şehirde rüzgar uygunsa dünyanın en büyük çikolata / şekerleme üreticilerinden Nabisco’nun fabrikasından şehire kadar gelen çikolatasının belkide M&M in kokusunu alıyorsunuz.

1779’da Haitili Tüccar Bay De la Salle’nin yerleştiği bu alan da yerliler ve kovboylar arasından özellikle Fort Dearbon’da kanlı savaşlar olmuş ama şehrin coğrafi konumunun önemi onu gözde bir yer haline getirmiş. Büyük Göller yöresi ve Missisipi’yi yani tüm iç su ulaşımının ana merkezi olan Chicago aynı zamanda demiryolu ulaşımının merkezi haline gelmiş. Özellikle Sceince Museum’a gittiğinizde yaklaşık 40-50 metrekarelik alanda yapılmış mini demiryolları ülkesi maketi bu hikayeyi size daha iyi anlatır. Şehrin bu en önemli ulaşım merkezi olma özelliği bugünde devam ediyor. United Airlines’in merkezi olan Chicago O’Hare havaalanı mimarı açıdan çok zayıf olsa bile dünyanın en harketli havalimanı olma özelliğini sürdürüyor. Bu arada son dönemde ABD’ye gitmemiş olanlar çıkışta şaşırmasınlar; güvenlik kontrolünü geçtikten sonra çıkış işlemlerinizi kendiniz yapıyorsunuz en azından Şikago’da.

Şehrin enler ve ilkler listesi bitmek bilmiyor; size bazı örnekler. Sadece Nabisco değil aynı zamanda dünyanın en büyük sakız üreticisi Wrigley’in de merkezi. Yaklaşık 20 km sahili olan şehirde 550’den fazla park var. Dünyanın en büyük akvaryumu Shedd, en büyüklerden ve halen bedava olan sayılı hayvanat bahçelerinden Lincoln, dünyanın en yüksek ilk 5 binasından 2. ve 4. olan Sears ve Big J / John Hancock, dünyanın en büyük halka açık kütüphanelerinden biri, dünyanın en büyük ticarethanesi Merchant Building’de bu şehirde. Yaklaık 50 köprü ile Şikago nehiri üzerinden belki en çok köprü geçen şehir. 1893’te 26 milyona Columbain Exposition sırasında ev sahipliği yapan şehir, 1994 Dünya Kupasında ev sahibi olmuş.

Spora delicesine aşık şehirde 3 B yani Bulls, Blackhawks, Bears ve White Sox takımları kendi alanlarında efsanevi başarıları olan takımlar. Sadece unutulmaz Jordan’a değil, efsanevi ganster Al Cappone, beyzbol oyuncusu De Maggio’ya, Oprah Winfrey’e, John Malkovich’e, Dan Ackroyd’a, John Belushi’ye ev sahibi olmuş şehirde her akşam 150 tane tiyatro ve sayısız müzik kulübü ünlüleri yetiştirmeye devam ediyor. Chicago bilinen şekli ile sadece Blues’un değil ama aynı zamanda House Müzik tarzınında doğum yeri.

İlkler bununla da bitmiyor;aslında ilk gökdelenin inşa edildiği yer de Şikago ve özellikle magnificient Mile denilen alışveriş caddesinin başlangıcından sonuna kadar muhteşem gökdelenler otel, işyeri ve lüks evler olarak, nefis bir göl manzarası ile sıralanmış durumda.Aslında şehrin bu bölümü dışında tamamı az katlı, şeker yerlerden oluşuyor. Bunun sebebi aslında 1871 de şehrin o zamankı halinin tamamının yanmış olması ve sonrasında Şikago tarzı denilen bir mimarlık tarzının gelişerek şehri bugunki yapısına kavuşturması. Bu arada filmlerden hatırlayacağınız meşhur Şikago itfayesi de şehrin merkezine yakın. Her gün inanılmaz gürültülü sirenler çalarak ama nedense oldukça yavaş ve sakin bu canavar itfaye araçlarından birini görmek mümkün.

Şehrin diğer bir özelliği de yaklaşık 77 semtten oluşması ve bunların bir çoğunun etnik özellik göstermesi. Aynen bizim Almanya’daki Türk mahalleleri misali burada Alman, italyan, yunan, Çin, Çek, Litvanya ve daha bir çok ülkeden insanların kendi mahalleleri var. Hatta Şikago’daki Polonyalı sayısı Varşova’dan sonraki en yüksek sayı imiş ! ne yazık ki Türkler bu şehirde göreceli zayıflar ama ünlü bir Türk lokantası olduğunu duyduk.

Peki şehiri nasıl gezmeli? Kaldığınız yere göre aslından bir çok şeyi yürüyerek yapmak mümkün. Tabii turist otobüsleri, bisiklet, tekne turları hatta ginger denilen aletler ile yapılan turlarda var. Şehirn yeme-içme ve eğlenece yerleri Old town ve özellikle Rush street civarında ve aynı zamanda göl üzerindeki Navy Pier’da.

Sears’ın olduğu bölge daha çok finansal bir merkez ve gezmek için çok zevkli değil ama hemen yakınında , meşhur binaların arasından “L” treni ile hatırlayacağınız the Loop alışveriş ve lokal ortamı tanımak için çok iyi. Turistik dergilerde asıl alışveriş merkezi olarak magnificient Mile tanıtılıyor ama burası lüks dükkanlar ile dolu ve çok daha pahalı bir nevi Teşvikiye vs Beyoğlu denebilir. Özellikle T.J Maxx, Filene’s basement, Old Navy gibi dükkanlar alışveriş için cidden ucuz ve kaliteliler örneğin 15 USD karşılığı 501 pantolon veya Nautica gömlek almak mümkün.

Magnificient Mile de yapıları, paralel caddelerdeki restoranları ile mutlaka görülmesi gereken ABD’nin zengin yüzü. Hava güzelse ki şehrin takma adı rüzgarlı şehir olduğu için aslında genelde biraz daha serin, sahilde yürüyüş yapmak da çok zevkli olabilir. 300 metreden Şikago’yu görmek isterseniz Hancock binasını tercih edin.

150’den fazla müzenin olduğu şehirde Field Museum, Shedd, Science Museum mutlaka görülmesi gereken yerler. 49 USD karşılığı city pass alarak bu üçüne artı Adler Gözlem Evi ve Hancock binasına sıra beklemeden girebilirsiniz. Zevkinize göre diğer müzeler, eğer takviminiz uygunsa spor müsabakalarından herhangi biri size kalmış. Alışveriş meraklıları yarım gün ayırırlarsa şehirn dışındaki outletlere ya da yakındaki eğlence parkı Six Flaggs’a gidebilirler. Şehrin içindeki diğer büyük alışveriş merkezleri arasında Nordstorm, Carson Priere Scott, Marshall Fields, Sears yer almakta. Bu arada Borders , Virgin gibi yerlere gittğinizde sıkça Tarkan, Sezen dinleyebilirsiniz; sebebi belkide orada çalışan Türkler olabilir.

Yeme içme açısından Şikago hemen herkese hitap edecektir, bol deniz ürünlerinin yanısıra, Brezilya etleri, Japon, çin ve Hint yemekleri, tabii ki enfes pizzalar, bagellar, hotdoglar, cheesecake ve hemen heryer kahve.... USD 20-30 arası nefis bir yemek yemeniz mümkün. USD 50 gözden çıkarttı iseniz, ciddi bir şarap ekleyebilirsiniz.

Merkezi otellerin oldukça pahalı olduğunu söylemekte yarar var ama şehrin biraz da dış semtlerinde kalırsanız şehir hakikaten makul. Havaalanından Michigan Avenue civarı USD 35-40 tutuyor ama alternatif olarak tren ve shuttle servisleri de var. Şehirde çok değişik tipte insan göreceksiniz ama genel olarak çok nazik ve yardımseverler.


Eğer tüm bu güzelliklere rağmen 10,5 saatlik yolculuğu göze alamayanlar varsa Fugitive, When Harry met Sally, Blues Brothers, Untouchables filmlerine bir göz atarlarsa şehri yakından tanımış olurlar.

Hiç yorum yok: