3 Haziran 2006

SLOVENYA



Pamela’nın yeni şarkısının “İstanbul’dan gitmek lazım, yeni bir şeyler yapmak lazım...” sözleri mi yoksa Mehmet Yaşin’in “Uzakname” isimli eserdeki gezi hikayeleri mi desem, bu sefer de İstanbul’a sadece 2 saat uzakta bizim için yeni bir ülkeyi keşfetme şansı buldum.

Nedense “Slovenya” Türkiye’de pek bir şey çağrıştırmıyor hatta tur düzenleyen acenta veya bir gezi kitabı bulmak bile zor. Tarih boyunca da aslında ülke de bu isimle pek tanınmış sayılmaz. Bugün Avusturya, İtalya, Hırvatistan ve Macaristan ile komşu bu küçük ülke tarihte genelde çeşitli imparatorlukların kültürel ve ilginçtir özellikle 19.yydan sonra turizm merkezi olmaktan öteye pek gitmemiş. Türkler de Kanuni zamanında buralarda hüküm sürmüşler. 2.Dünya şavasında Partizanların hikayesi sayılı kahramanlık hikayelerinden denebilir. Bu sevimli ülkenin vatandaşları zamanlarını sanat, kültür ve bugünkü konukseverliklerini sağlayan turizm ve doğa sporları ile geçirmişe benziyorlar.

Slovenya’yı kısaca tanımlamak gerekirse bir doğa harikası. Ülkemizin doğal güzellikleri de muhteşemdir ama bakımsızlık, ülkenin büyüklüğü ve artan yapılaşma bu güzellikleri gözden kaybettirmekte. Bu ülke ise tam tersine yeşilin her tonu ile, nehirler, göller, dağlar, üzüm bağları ile kaplı, yeraltı sularının oluşturduğu 8500 den fazla mağaraya ve bir çok yerde termal su kaynaklarına, güzel manzaralı dağlara, mavinin korunduğu kıyılara sahip. Yaklaşık 15 sene evvel Yugoslavya’dan ayrılma kararı veren ve hatta 10 günlük bir savaş bile yaşayan Slovenya şimdi bir AB ülkesi. Ana geliri de bu bağlamda turizm.

Ülenin şirin başkenti Ljubliana aslında çok eski bir yerleşim yeri; bugün 300,000 nüfusa sahip olan şehir tipik bir ortaçağ yerleşim yerinin çok iyi korunmuş hali. Hafifçe tepeye kurulmuş ve bir turist treni veya araç ile ulaşılan kalesi, güzel köprülerle ayrılmış nehrin iki yanında eski tip evler (Old Town), tipik bir meydan (Presernov Trg), eski tip binalarda kurulmuş müzeleri, şehrin sınırlarını çizen oldukça geniş bir park (Park Tivoli) şehrin önemli yerlerini oluşturmakta.

Şehir o kadar küçük ki genelde 300-400 metrekare bir alanda size tüm albenisini sunabiliyor. Yürüyerek, paten veya bisiklet ile gezmek çok revaçta ve her yerde olan bisiklet yolları sayesinde çok da rahat. Şehirn tüm iyi lokantaları, barları nehrin iki yanında yaklaşık 300 metrelik bir alanda sıralandığı için şehirin eğlence hayatına ulaşmak da gayet kolay. Ülke tahmin edebileceğinizden çok daha sıcak. Biz orada iken 30-36 derece arası sıcaklıklar vardı. Bu açıdan genelde gün içerisinde şehir oldukça boş. Akşamüstü canlılılık başlıyor ve tüm barlar yaklaşık 21.00’e kadar yemekten çok içki servis ediyorlar. Et ve deniz ürünleri, tatlılar, dondurma çeşitleri, güzel şarapları ve özellikle İtalyan mutfağının iyi örneklerini bulmak mümkün . Fiyatlarda 20-35 Euro arası değişiyor. Genelde Euro lokantalarda kabul ediliyor ama üstü Sloven Tollar’ı olarak da verilebiliyor. Kur fiks sayılabilir onun için kazıklanmak korkunuz olmasın. 1 Euro yaklaşık 239 SOT ve bankalarda rahatça bozdurulabiliyor.

Ljubliana’da yaşam orta pahalılıkta ama ilginç şeyler pahalı veya ucuz olabiliyor. Örneğin havalimanının geliş kısmı çok zayıf ve şehire iniş için saat başları kalkan 10 Euroluk bir otobüs var. Ama yaklaşık 23 kmlik mesafeyi hızla alıp şehire inmek isterseniz taksi 38-40 Euro civarı. Genelde 5 yıldızlı otelleri oldukça başarılı ve gecesi 120 Euro civarı. Slovenya’nın asıl güzellikleri kiralayacağınız araba ile çıkacağınız turlarda. Çok kaliteli ve iyi işaretlenmiş yolları ve kısa ulaşım mesafeleri ile araba ile gezmek oldukça makul. (Avis günlük araba kirası GPS dahil 65 Euro civarı ve yakıt da Avrupa’nın en ucuzu.)

İlk önemli durak kuzey, Avusturya sınırına yakın olan Bled gölü. Yaklaşık 55 kilometrelik bir yolculuk ile ulaşılan bu göl ülkenin en turistik yeri. Zamanında imparatorların, Mareşal Tito’nun ve günümüzde öenmli yerel kişiliklerin yazlık mekanı olan bu göl ortasındaki ada, göle kuş bakışı bakan muhteşem kalesi ve çevresindeki plaj, lokanta ve villalar ile inanılmaz güzellikte. Yoldan Bohinj’e doğru devam ederken sahilde karşınıza gelecek panoramik manzaralı restoranın hem konumu güzel hem yemekleri lezzetli.

Daha az turistik ama daha büyüleyici bir yer arıyorsunuz Bohinj’i gölü ve etrafındaki Julian Alpleri diye tanımlanana sıradağların olduğu yaklaşık 30 km ilerdeki bölüm gerçekten soluk kesici. Adının Slovenya’nın en yüksek dağı Triglav’dan alan Milli park gerçekten doğa sporları için inanılmaz. Bisiklet, trekking, tırmanma, kayak, yelken, kano, kanyoning, paragliding gibi bir çok spora olanak sağlayan bu gölün en güzel manzarası Ribcev laz tarafından ya da üşenmeyip teleferikle çıkacağınız 1600 metredeki Vogel Kayak Merkezinden görülmekte. Yazın trekking yapılan dağlarda kışın 3-4 kayak merkezi işletilmekte. Gölü biraz daha devam ederseniz yaklaşık 60 metrelik Savica tursitik şelalesi de ilginç olabilir. Çevrede inanılmaz sayıda güzel pansiyon ve otel var dolayısı ile eğer doğa meraklası iseniz kalmanız gereken yer burası denebilir.


Diğer ilginç rota ise yaklaşık 140 km ile sahil kesmine, İtalya-Hırvatistan arasında kalan yöreye yapılabilir. Otoban ile Koper’e doğru gideceğiniz bu rotada ister istemez durmanız gereken bir yer bizim Sürmena Manastırı benzeri kayalara oyulmuş Predjama Kalesi ve inanılmaz bir yer olan Postojna Mağarası. Yaklaşık 13.yy dan beri bilinen bu mağara sistemi yaklaşık 19 kmlik uzunluğa sahip. 19. yydan beri önemli bir turizm merkezi olan bu mağaraya elektrik başkenten evvel gelmiş. Tünelin girişinde gene aynı devirden beri kullanılan ve bir roller coaster tarzında sizi mağaranın derinlikerine götüren bir tren var. Genelde sıcak mevsimlede saat başı yapılan bu tur yaklaşık 90 dakika sürüyor ve içerisi 8-10 derece bir sıcaklığa sahip. Bir noktadan sonra farklı lisanlardaki rehberler ile yürünerek yapılan bu turda inanılmaz sarkıt, dikit kombinasyonları ve şekilleri ve yaklaşık 25 cm boyutunda bir mağara canlısı olan Proteus ailesini görme şansınız olacak. Bu arada farklı gezi ve yeraltında bot ile ile yol alma ve konaklama kombinasyonları olan mağara turları da çok revaçta imiş.

Bu görkemli doğa olayından sonra sırası ile Koper ve İsola’yı hızla geçerek çok tatlı bir sahil kasabası, örnek olarak Assos benzeri olan Piran’a geliniyor. Evlerin önünde kayalardan ya da iskelelerden denize giren kasaba halkına çok sayıda turist de eşlik ediyor. Biraz daha yol alırsanız sayfiye şehir Portoroz güzel otelleri, geniş caddeleri ve bir çok plajın, su parkı ve eğlence yerlerinin olduğu sahili ile sizi karşılıyor. Burası ayrıca bir çok termal kaynak ve spa hizmeti olan sağlık otellerine de ev sahipliği yapıyor.

Bu rotalar dışında Kuzeydoğu’da ülkenin ikinci büyük şehir Maribor, Kuzeybatı’da Soca vadisi ve Kobarid gezilecek diğer yerler arasında sayılıyor.

Genelde konuksever olan halkı ingilizceyi de büyük ölçüde konuşuyor. Otobanlarda ve şehirde hız limtilerini pek takan yok ama kurallara muhakkak uyuluyor. Bira sevenler için Union ve Lasko iki güzel bira seçeneği. Alışveriş açısından genelde zayıf bir ülke, hediyelik eşya satışı da pek yaygın değil. En önemli alışveriş kompleksi Ljubliana yakında BTC kompleksi ama uygun fiyatlar indirimde bile yoktu. Önemli bir detay dönüşte havalimanı iç hatlar gibi işliyor, erken gitmenizde hem yarar yok hemde duty free ve bekleme salanu oldukça zayıf. Mutlaka tatmanız gereken tatlı Gibanica, mantar çeşitleri de çok leziz.

Ve bir gezinin daha sonuna gelirken Nasvidenje !

Hiç yorum yok: